Güzel ahlakın hakikat zeminiyle olan bağı doğruluktur. Doğruluk, adeta kalbin vücuda kanı pompalaması gibi, güzel ahlakın her hasletine kan pompalar. Bütün güzel hasletler, ancak sıdk ve doğruluk ile hayat bulabilirler. Bir kişide doğruluk yoksa, güzel ahlak o kişide yerleşmez ve bütün güzel hasletler ölür gider.
Güzel ahlakı bir ağaca benzetsek ve her güzel haslet bu ağacın bir meyvesi olsa; sıdk ve doğruluk bu ağacın suyu ya da kökü olurdu. Nasıl ki ağaca su verilmezse ya da kökü kesilirse ağaç kuru gider ve meyveleri çürür; aynen bunun gibi, güzel ahlak ağacının suyu ve kökü olan sıdk ve doğruluk olmazsa, diğer bütün hasletler yok olup gider. Bütün güzel hasletlere hayat veren, kuvvet veren, onların devamını sağlayan yalnız sıdk ve doğruluktur.
Siz yalan söyleyen ve insanları aldatan birisinde; takva, zühd, samimiyet, cesaret gibi sıfatları bulabilir misiniz? Bulamazsınız, nerde kaldı, bütün güzel hasletler, hem de zirve seviyede onda olacak…
Bu genel kaideyle, şimdi Hz. Muhammed (sav)’e bakalım, O, güzel ahlakın bütün hasletleriyle donatılmıştı. Bu da O’nun sıdkına ve doğruluğuna işaret eder. Zira doğru olmasaydı, o güzel hasletler onda asla gözükmeyecekti. Zira doğruluk gittiği zaman, güzel ahlak kurur ve meyveleri çürür gider. O zaman:
Şu noktaya da dikkatinizi çekmek istiyoruz: Eğer bu zat doğru söylemiyorsa, o zaman -hâşâ yüz bin defa hâşâ- Allah’a iftira ediyor ve yalan söylüyordur. Öyle ya, bu ikisinin ortası yoktur. O, ya doğruların en doğrusudur. Ya da -hâşâ yüz bin defa hâşâ- Allah’a iftira edebilecek kadar haddi aşmış, yalancıların en yalancısıdır. Bu ikisinin ortası yoktur.
Şimdi siz, güzel ahlakın her neviyle donatılan bu zatın, yalancıların en yalancısı olmasına ihtimal verebiliyor musunuz? Buna, Şeytan bile ihtimal verdiremez.