Video Metni:
Şefaat Haktır. 9. Delil: Şefaati Kur’an emretmektedir
A- Sohbetimizin bu 9. bölümünde, birçok Kur’an ayetini şefaate delil yapacağız.
B- Zaten ilk 8 ayette mesele o kadar açıklık kazandı ki şimdi siz daha birçok ayet daha var deyince şefaati inkâr edenlere hayretim bir derece daha arttı. Bu kadar ayete rağmen mi şefaati inkâr ediyorlar diye soruyorum kendime…
A- Evet maalesef bu kadar ayet-i kerime ve hadis-i şeriflere rağmen inkâr ediyorlar. Şimdi biz ilk önce şefaatin manasını bir daha hatırlayalım sonrada ayetlere geçelim ne dersin?
B- Tabiki… İlk önce Şefaatin ne olduğunu bir daha açıklar mısın? Nedir şefaat?
A- Şefaat: Salih bir kulun, günahkar bir kulun affı için Allah’a dua etmesidir. Eğer duası kabul olursa, “Falan kul, falan kula şefaat etti.” denilir. Bunun manası, onun duası hürmetine Allah onu affetti ve Cehennem ‘den halas etti, demektir. Eğer duası kabul olmazsa, “Falanca şefaat etmek istedi, ancak isteği kabul olmadı.” denilir. … Her şefaat talebi kabul olacak diye bir şey de yok. Allah isterse kabul eder, isterse reddeder. Sözün özü, Şefaat, salih bir kulun, günahkâr bir kul için Allah’tan af dilemesidir. Şefaatin başka bir manası yoktur.
O halde şimdi soruyoruz: Bir kulun, başka bir kul için af dilemesi hususunda Kur’an ne diyor? Bu caiz midir, değil midir? Eğer bu caizse, şefaat de caiz olmalıdır. Çünkü şefaat, bir kul için af dilemekten başka bir şey değildir. Şimdi Kur’an’ın kapısını çalalım ve cevabımızı Kur’an’da arayalım.
A- Mü’min suresi 7. ayet-i kerimede meleklerden bahisle şöyle buyrulur: أَستعيذ بالله ،
الَّذِينَ يَحْمِلُونَ الْعَرْشَ وَمَنْ حَوْلَهُ Arşı taşıyanlar ve onun etrafındakiler ْ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِم Rablerinin hamdiyle tesbih ederler وَيُؤْمِنُونَ بِهِ ِve O’na iman ederler وَيَسْتَغْفِرُونَ لِلَّذِينَ آمَنُوا ve iman edenler için af dilerler. Ne yaparlarmış dikkat kesilin, iman edenler için af dilerlermiş.
B- Peki, bunu nasıl bir duayla yapıyorlar?
A- Ayetin devamı bunu beyan ediyor, onlar şöyle diyorlar, رَبَّنَا وَسِعْتَ كُلَّ شَيْءٍ رَحْمَةً وَعِلْمًا Ey Rabbimiz! Rahmet ve ilminle her şeyi kuşattın فَاغْفِرْ لِلَّذِينَ تَابُوا وَاتَّبَعُوا سَبِيلَكَ tövbe eden ve yoluna uyan kullarını bağışla وَقِهِمْ عَذَابَ الْجَحِيمِ ve onları ateşin azabından koru. Melekler nasıl dua ediyorlarmış işittiniz mi, diyorlarmış ki: Ey Rabbimiz! Tövbe eden ve yoluna uyan kullarını bağışla ve onları ateşin azabından koru.
Şimdi biz şefaati inkâr edenlere soruyoruz: Melekler bu dünyada müminlerin affı için dua ediyor, siz bunu Kur’an’da okuyorsunuz. Peki, meleklerin ahiretteki şefaatlerini niçin inkâr ediyorsunuz? Bizler, “Melekler şefaat edecek.” derken, meleklerin müminlerin affı için Allah’a yalvaracağını ve dua edeceğini kastediyoruz.
B- Evet, melekler bunu zaten yapıyor.
A- Ve onlara böyle dua etmesini de Rabbimiz ilham etmiş ve öğretmiş.
B- Eğer onların duasının affımızda bir rolü olmasaydı, onlar dua eder miydi?
A- Rabbimiz onlara böyle dua etmesini öğretir miydi?
A- Şefaati inkâr edenlere yine soruyorum: Aklınızın almadığı yer neresi? Meleklerin bu dünyada affımız için dua etmesiyle, ahirette dua etmesi arasında bir fark var mı?
B- Valla hiç bir fark yok! Ve bu şefaatin ta kendisidir.
A- O halde eğer bu kimseler şefaati inkâr edecekse, önce Mü’min suresinin 7. ayetini inkâr etmeliler. Çünkü Bu ayet, meleklerin bu dünyada dahi şefaat ettiklerini beyan buyurmaktadır. Cenab-ı Mevla, onların şefaatini hakkımızda kabul buyursun…
B- Aminnnn.
A- Şimdi de başka bir ayete bakalım. Muhammed suresi 19. ayet-i kerimede Peygamber Efendimiz (asm)’a şöyle emredilir: وَاسْتَغْفِرْ لِذَنبِكَ وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ Hem kendi günahın için, hem de mümin erkekler ve mümin kadınlar için Allah’tan af dile! Şimdi şefaati inkâr edenlere soruyoruz: Ayet-i celilede Peygamber Efendimiz (asm)’a, mümin erkekler ve mümin kadınların affı için dua etmesi emredilmiştir. Eğer Peygamberimizin, müminler için af dilemesinin bir faydası olmayacaksa bu ayetin manası nedir?
B- Eğer Peygamberimizin af dilemesini Allah kabul etmeyecekse, niçin Peygamberimize bu emri vermiştir?
A- Demek, şefaat dünyada bile var. Çünkü Şefaat, bir kulun affı için Allah’a dua etmektir. Peygamberimiz (asm), Allah’ın emriyle bu duayla mükellef kılınmıştır.
B- Eğer şefaati kabul etmezlerse -hâşâ- bu emrin manasız ve faydasız bir emir olduğunu kabul etmek zorunda kalacaklar? Öyle ya, eğer Peygamberimizin bizim için af dilemesinin bir manası yoksa ne diye affımız için dua etmesi emrediliyor?
A- Şefaati inkâr edenlerin gözlerine, bu ayet-i kerimeyi sokuyoruz. Sadece bu ayet de değil, Kur’an’ın birçok yerinde Peygamberimize bizim için af dilemesi emredilmiştir. Bu ayetlerin tamamını ne diyecekler? Mesela, Mümtehine 12’de şöyle buyrulur: وَاسْتَغْفِرْ لَهُنَّ اللَّهَ (Biat etmek için sana gelen) kadınlar için Allah’tan af dile. Ali İmran 159’da şöyle buyrulur: وَاسْتَغْفِرْ لَهُمْ Ve onlar için af dile. Nisa 64’de şöyle buyrulur: وَاسْتَغْفَرَ لَهُمُ الرَّسُولُ Resul de onlar için af dilerse… Bütün bu ayetlerden anlaşılıyor ki, Peygamberimizin bizim için af dilemesini Allah emretmiştir. İşte bu af dileği, şefaattir. Allah bu dileği kabul ederse, Peygamberimiz bize şefaat etmiş olur. Kabul etmezse, hakkımızdaki şefaat dileği reddedilmiş olur.
B- Yani Dua ve niyaz Peygamberimizden, af ise Allah’tandır.
A- Aynen öyle. Şimdi şefaati inkâr edenler bizi iyi dinlesin: Bir başkasının günahı için af istemek, aslında şefaat talep etmek demektir. Buna göre Allah-u Teâla Resulüne, müminler için şefaat talep etmesini emretmektedir. Bakın, Şefaat talep etmesini Allah emrediyor. Hani peygamberimizin şefaati yoktu? Eğer Allah, Peygamberimizin şefaatini kabul etmeyecek olsaydı, ona affımız için dua etmesini emreder miydi? Unutmayın, Allah vermek istemeseydi, istemek vermezdi. Madem istemek vermiş, o halde vermek istiyor. Şimdi de Kur’an’da diğer peygamberlerin af dilemelerini, yani şefaat talep etmelerini görelim.
A- Meryem suresi 47. ayetde şöyle buyrulur: قَالَ سَلَامٌ عَلَيْكَ سَأَسْتَغْفِرُ لَكَ رَبِّي Hz. İbrahim babası için şöyle der: Selam üzerine olsun. Senin için Rabbimden af dileyeceğim. Bakın, Hz. İbrahim babası için şefaat talep etmektedir. Ancak babası kâfir olduğu için, Allah-u Teâla Hz. İbrahim’in bu şefaat talebini reddetmiştir.
Yusuf 98’de şöyle buyrulur: قَالَ سَوْفَ أَسْتَغْفِرُ لَكُمْ رَبِّي Hz. Yakup evlatlarına şöyle der: Sizler için Rabbimden af dileyeceğim. Bakın, Hz. Yakup da evlatları için şefaat talep etmektedir. Merak ediyorum, şefaati inkâr edenler bu ayetleri görmüyorlar mı? Birçok peygamber daha bu dünyada iken şefaat etmek istemişler. Bu dünyada caiz olan bir şey, ahirette niçin caiz olmasın?
B- Hatta sadece melekler ve peygamberler de değil; sade müminler bile, mümin kardeşlerinin affı için dua etmişler, yani müminlerin affı için şefaatçi olmak istemişlerdir.
A- Aynen… Mesela Haşr suresi 10. Ayette şöyle buyrulur:
رَبَّنَا اغْفِرْ لَنَا وَلِإِخْوَانِنَا الَّذِينَ سَبَقُونَا بِالْإِيمَانِ Ey Rabbimiz! Bizi ve imanla bizden önce geçen kardeşlerimizi bağışla. … İbrahim suresi 41. Ayette şöyle buyrulur:
رَبَّنَا اغْفِرْ لِي وَلِوَالِدَيَّ وَلِلْمُؤْمِنِينَ يَوْمَ يَقُومُ الْحِسَابُ Ey Rabbimiz! Hesabın olacağı günde, beni, ana-babamı ve bütün müminleri bağışla. Bakın ayetlerin beyanıyla, müminler birbirinin affı için daha bu dünyada iken dua ediyor.
Şimdi şefaati inkâr edenlere soralım: Müminin mümine bu kadar duasını Kur’an’da gördükten sonra, Hâlâ müminin mümine duası demek olan şefaati inkâr edecek misiniz?
B- Öyle ya bu dünyada meleklere, peygamberlere ve salih kullara, günahkâr müminlerin affı için dua ettiren Rabbimiz, bu duayı ahirette niçin yaptırmasın?
A- Mümin hakkında yapılan duanın bir kıymeti olmasaydı, Allah-u Teâla meleklere ve peygamberlere affımız için dua etmelerini emreder miydi?
Artık daha ne diyelim ne söyleyelim, eserimizin başından bu ana kadar yaklaşık 2 saattir konuşuyoruz. Buraya kadar Kur’an’dan 9 ayet-i kerimeyi şefaatin hak olduğuna delil gösterdik.
B- Kur’an’ın bu ayetleri inşallah gözlerini açar, gönüllerine girer.
A- Eğer hâlâ “Yok, dediğim dedik” diyorlarsa, biz de onlara şöyle bir teklifte bulunalım: Biz “şefaat haktır” diyoruz; siz de “şefaat yoktur” diyorsunuz. Faraza, biz Kur’an’dan ayetler gösteriyoruz, siz de başka ayetler gösteriyorsunuz. Aramızdaki çekişme devam ediyor.
B- Peki ne yapacağız bu durumda.
A- Böyle bir durumda yapmamız gerekeni Nisa suresi 59. Ayettte Kur’an bize şöyle emreder: فَإِن تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ Eğer bir şeyde çekişirseniz ِ فَرُدُّوهُ إِلَى اللّهِ وَالرَّسُول onu Allah’a ve Resulüne götürün. İlk önce Allah’a yani Kur’an’a götürün… Biz davamızı Kur’an’a götürdük, ama hâlâ çekişiyoruz. O halde şimdi yapmamız gereken şey, davamızı Resüle, yani Peygamberimizin hadislerine götürmektir. إِن كُنتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّهِ وَالْيَوْمِ الآخِرِ Eğer Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsanız böyle yaparsınız. ذَلِكَ خَيْرٌ وَأَحْسَنُ تَأْوِيلاً Bu daha hayırlı ve netice bakımından daha güzeldir.
B- Korkum şu bunca ayete gözlerini kapayan ve görmeyenler hadisleri görünce de aynı tutumu sergilerlerse. Malum, bu kimseler genelde hadisleri de pek önemsemiyorlar.
A- Bizim vazifemiz hakkı ortaya koymaktır yoksa hidayet etmek değil. Hidayeti verecek olan Allah’tır. Şimdi biz bu ayetin hükmüyle amel edecek ve davamızı Peygamber Efendimiz (S.a.v)’e götüreceğiz. Onları da bu ayetin hükmüne davet ediyoruz. Bakalım şefaat hakkında Peygamberimiz (S.a.v) ne diyor?