Video Metni:
Tahkiki iman: Bu iman sahipleri, her bir mahlukun üzerindeki ilahî sikke ve damgaları görür. Onda tecelli eden ilahî isim ve sıfatları okur. Mahlukların hâl lisanı ile yaptıkları tesbihatı işitir. O, mevcudun Cenab-ı Hakk’ın varlığına, birliğine ve diğer iman hakikatlerine yaptığı şehadeti dinler. Yani bir çiçeğe baktığında, altı iman hakikatinin delillerini çıkartır. O, çiçek ile ahiretin ve meleklerin varlığını ve diğer iman hakikatlerinin hak ve doğru olduğunu ispat eder. İman hakikatleri sadece akıllarında değildir. Kalp, ruh, sır ve diğer latifelerine de nüfuz etmiştir. Bu cihetle, sarsılmaz bir imana sahiptirler.
Demek, bu iman sahipleri her bir mevcutta Allah’ın mührünü görür, isim ve sıfatlarını okur. Bir tek çiçeğe bakar; tasvirinde Musavvir, Mücemmil, Müzeyyin, Bâri, Hakîm isimlerini okur. Rızkının mükemmelen verilmesinde Rahman, Kerim, Vehhab, Mukît, Mün’im, Rezzak, Mucib isimlerini tefekkür eder. Ona hayat verilmesinde Muhyi, programının tohumunda saklanmasında Hafiz, rengârenk boyanmasında Mülevvin, diğer çiçek arkadaşlarına benzemesinde Vâhid, Ehad, Ferd, yaratılmasında Hâlik, Mûcid, tohumu yararak çıkmasında Fâlik ve Fettah gibi isimleri görür. Her bir mevcutta bin bir esma-i İlahiyyeyi okur. Bu iman sahiplerine göre her bir mahlûk ilâhî bir kaside, Rabbani bir mektup ve subhani bir kitaptır. O kitapta bin bir esma-i İlahiyye yazılmış ve tefekkür edilmesi için bu âleme gönderilmiştir.
Taklidi imandan tam anlamıyla kurtulup tahkiki imanı bir yakalasak, kelimelerimiz bile değişecek. İmanın yansıması kelimelerimize kadar nüfuz edecek. O zaman bileceğiz ki, hiçbir zaman yağmur yağmıyor; her zaman yağdırılıyor. Güneş dönmüyor; döndürülüyor. Bir kuş, bir çiçek güzel değil; güzel yapılmış. Doymadık; doyurulduk, içmedik; içirildik, iyileşmedik; iyileştirildik… İşte bu, tevhid-i hakikinin kelimelerdeki aksidir.
Taklidi iman ile tahkiki imanın farkını Bediüzzaman Said-i Nursi Hazretleri şöyle bir temsil ile izah eder:
Nasıl ki bir çarşıya ve bir şehre, büyük bir zatın mütenevvi malları gelse, iki çeşit ile o zatın malı olduğu bilinir. Biri icmali âmiyanedir ki; bu kadar azim mal, ondan başkasının haddi değil ki sahip olabilsin. Fakat böyle adamın nazarında çok hırsızlık olabilir. Parçalarına çok adamlar sahip çıkabilir. İkinci çeşit odur ki; her mal üstündeki yazıyı okur, her bir top üstündeki turrayı tanır, her bir ilan üstündeki mührünü bilir bir surette “Her şey o zatındır.” der.
Misaldeki çarşı, şu âlemdir ve kâinattır. Çarşıdaki çeşitli mallar ise, bu âlemdeki canlı ve cansız her bir eşyadır. Çarşıya malları gelen zat ise, Cenab-ı Hak’tır ki; hayvanlar, bitkiler ve cansızlardan hadsiz eşyayı bu âlem çarşısına göndermiştir. ‘İcmal-i âmiyane’ olarak ifade edilen taklidi iman sahibi şöyle düşünür: Bu kadar büyük kâinatı ve içindeki bu derece sanatlı eserleri Allah’tan başkasının yaratması mümkün değildir. Ancak bu kişi, her bir mahlukun üzerinde Cenab-ı Hakk’ın kendisine has mührünü ve zatına mahsus damgasını göremediği için, her an şüpheye düşebilir. Şuursuz tabiat, kör kuvvet ve serseri tesadüf gibi hırsızlar, onun nazarında bazı malları çalabilir. Yani bazı eşyayı, Allah’tan başkasına isnad ettirebilir.
Tahkiki iman sahibi için ise böyle bir tehlike söz konusu değildir. Zira o, âlem çarşısındaki her eşyanın üzerinde olan ilahî mührü görür, Rabbani imzayı müşahade eder. Her bir mevcudu, delillerle Cenab-ı Hakk’a isnad ettiği için zerre miskal nazarında hırsızlık yapılamaz. Zira o, bir sineğin kanadında bile elli beş farklı ilahî damgayı görür. Kimin haddi vardır ki, bu damgaları silip kendi mührünü vurabilsin! Ya da o damgaların üzerine bir örtü çekebilsin!
Meselemiz, mevcutlar üzerindeki ilahî mühürleri ve Rabbani imzaları göstermek olmayıp tahkiki iman ve taklidi imanın farklarını ortaya koymak olduğundan, mühürlerin izahına girişmiyor, bahsedilen elli beş mührü öğrenmek isteyenleri Bediüzzaman Hazretleri’nin “Katre” ismindeki risalesine ve Marmara Eğitim’in görsel formatta hazırladığı “Her şey O’nu anlatıyor” isimli esmâü-l hüsna eserine havale ediyoruz.
Ama taklidi iman sahibi, en basit bir eşyaya dahi vurulan elli beş damgadan habersizdir. İlahî yazıları okuyamaz. Bu sebeple kim, o mevcuttaki yalancı ve sahte mührünü bu kişiye gösterse, onu ikna eder ve mal sahibi olarak kendisini tanıtır. Maazallah, Cenab-ı Hakk’ın mülkünü hırsızlara taksim eder ve çok mevhum şerikleri kabul eder.