Video Metni:
B- Bu videoda kabir hayatı hakkında âlimlerin sözlerini inceleyeceğiz. Onların sözlerine geçmeden önce genel bir kaideden bahsetmek istiyorum. Bu kaide şudur: “Bir fende veya sanatta, ihtilaf edilen bir meselede, o fennin ve sanatın dahilerinin ve uzmanlarının sözü geçer. O fenden ve sanattan olmayan birisi, ne kadar da dâhi olsa sözü orada geçmez ve onun sözüne itibar edilmez.”
Mesela, küçük bir hastalığın keşfinde büyük bir mühendisin sözüne bakılmaz. Tıp konusunda söz doktorlarındır ve pratisyen bir doktorun sözü, bu fenden olmayan büyük bir dâhinin sözüne tercih edilir. Aynen bunun gibi, dini ilimlerde de söz hakkı âlimlerin ve müçtehitlerindir. Dolayısıyla, kabir hayatı var mıdır, yok mudur meselesinde, ne senin sözüne, ne benim sözüme, ne bu ilimlerde allame olmayanın sözüne bakılmaz.
A- Bu kaideyi kabul ediyorum. Bir meselede ancak ehli konuşur.
B- Madem bu konuda hemfikiriz, o hâlde şimdi, “kabir hayatı var mıdır, yok mudur” meselesinde, söz hakkı kendilerine ait olan İslam âlimlerinin sözlerini dinleyelim:
Hz. Osman (r.a) kabir başında durduğu zaman sakalını gözyaşlarıyla ıslatıncaya kadar ağlardı. Bu nedenle kendisine: “Sen Cennet’i ve Cehennem’i anıyorsun, ağlamıyorsun da bundan (kabir korkusundan) dolayı ağlıyorsun.” denildi. Hz. Osman şöyle cevap verdi: “Peygamberimiz (sav) mezar hakkında şöyle buyurdu: “Muhakkak kabir, ahiret konaklarının ilkidir. Eğer ölü onun azabından kurtulursa, ondan sonraki konaklar ondan kolay olur. Şayet ölü onun azabından kurtulmazsa, ondan sonraki konaklar ondan şiddetli olur. Ben mezar kadar korkunç hiçbir feci manzara görmedim. (İbn Mace, Zühd, hd: 4267)
İmam Rabbani hazretleri şöyle der: Kabir azabı, ahiret azaplarındandır. Dünya azabına benzemediği gibi, rüyada görülen azaba da benzemez. Böyle sanmak, kabir azabını bilmemekten ileri gelir. Kabir azabına inanmayan bid’at sahibi olur. “Hakkında hadis-i şerif olsa da olmasa da kabir azabına inanmam, akıl ve tecrübe bunu kabul etmez.” diyen ise kâfir olur. (Mektubat)
İmam Gazali hazretleri şöyle der: Kabir azabı, ruha ve cesede birlikte olacaktır. (İhya-i Ulumiddin)
İmam-ı Azam hazretleri şöyle der: Kabirde ruhun cesede iade edilmesi, kâfirleri ve bazı günahkâr Müslümanları kabrin sıkması ve onlara azap edilmesi haktır. (Kavlü-l fasl)
İmam-ı Suyuti hazretleri şöyle der: Her ölünün ruhu, cesedine, bilmediğimiz bir hâlde bağlıdır. Ruhların kendi cesetlerine tesir ve tasarruf etmelerine ve kabirde bulunmalarına izin verilmiştir. Ölü kabirde çürüse de ruhun bedenle olan bağlılığı bozulmaz. (El-mütekaddim)
İbni Kayyim şöyle der: Kabir azabı ve Münker ile Nekir adlı meleklerin kabirde ölüyü sorguya çekmesi ile ilgili Peygamber Efendimizden gelen hadisler pek çok olup, bunlar mütevatirdir. (Kitâbu’r-Rûh)
Zebidi hazretleri: “Kabir fitnesiyle ilgili hadisler mütevatirdir.” der ve daha sonra da kabir hayatı ile ilgili hadisleri rivayet eden 25 Sahabenin ismini sayar. Sonra bu Sahabelerin naklettiği hadislerin lafızlarını aktararak bu hadislerin kaynaklarını verir. (Şerhu’l-İhya)
Akaidin büyük imamlarından Sadeddin Taftazani hazretleri şöyle der: Kabir azabı, kâfirler ve bazı asi müminler için haktır. Yine kabirdeki nimetlendirme, Allah’ın bildiği ve dilediği şekilde itaat ehli için haktır. Münker ile Nekir’in kabirde ölüyü sorguya çekmesi de haktır. Bütün bunlar nakli delillerle sabittir. (Şerhu’n- Nesefî)
Daha bunlar gibi nakledebileceğimiz yüzlerce beyan var. Bu beyanlardan bir kısmını, eserin başında, ayetlerin tefsirini yaparken de zikretmiştik. İstisnasız bütün Akaid kitaplarında “Kabir azabı haktır.” hükmü yer almıştır. Bütün bu beyanlardan sonra kabir hayatına inanmamak, tarih boyunca bütün İslam âlimlerinin dalalette ittifak ettiklerini kabul etmeyi gerektirir. Sen böyle bir şeyi kabul edebilir misin?
A- Yok canım, bütün İslam âlimlerinin dalalette ve batıl bir fikirde ittifak ettiğini kimse söyleyemez ve buna inanamaz.
B- Madem söyleyemez ve inanamaz, o halde kabir hayatının hak olduğuna inanmak zorundadır. Çünkü İslam âlimleri bu konuda ittifak etmişlerdir.
A- Peki ama onların görüşü dışında bir görüşe inansak olmaz mı?
B- Sorunun cevabını sana Kur’an’la vereyim: Nisa suresi 115. ayet-i kerimede şöyle buyrulmuştur: “Kim kendisine doğru yol besbelli olduktan sonra Peygamber’e karşı çıkar ve müminlerin yolundan başkasına uyup giderse, onu döndüğü yolda bırakırız ve Cehenneme sokarız. Orası ne kötü bir varış yeridir.”
İmam Şafi hazretleri, icmanın (yani İslam âlimlerinin bir mesele hakkındaki ittifaklarının) şeriatta bir delil olduğuna ve hakkında icma olan bir hükme muhalefet etmenin haram olduğuna, bu ayet-i kerimeyi delil göstermiştir. İmam Şafi hazretleri, bu ayetin icmaya nasıl delil olduğunu şöyle izah eder:
“Bu ayet-i kerimenin beyanıyla “Müminlerin yolundan başka bir yola uymak” yasaktır ve haramdır. O halde müminlerin yoluna uymak farz olmalıdır. Müminlerin yoluna da icma denir. Madem bu ayet-i kerime, icmanın şer’i bir delil olduğuna ve İslam âlimlerinin ittifak ettiği bir meselede onlara muhalefet edilemeyeceğine aşikâr bir şekilde delildir. ”
O halde kabir azabına ve mükâfatına inanmamız gerekmektedir. Çünkü İslam âlimleri, bu konuda ittifak etmişlerdir. Bu meselede âlimler arasında en küçük bir ihtilaf dahi yoktur. Hiçbir Ehlisünnet âlimi kabir hayatını inkâr etmemiştir. Bu da kabir hayatının hak ve gerçek olduğuna çok büyük bir delildir.
Şimdi sana başka bir icma daha göstermek istiyorum. Bu icma, evliyaullahın icmasıdır. Bakalım, o Allah dostları bu konuda neler demişler?