Video Metni:
A- Beşinci sorum şu: Kabir hayatını inkâr edenler diyorlar ki: “Müşriklerin ve diğer zalimlerin azaba uğrayacağı Kur’an-ı Kerim’de birçok ayette beyan edilmektedir. Ancak bütün bunlar kıyametten sonradır. Mesela,
“Küfre sapanlar var ya işte onlara dünyada ve ahirette şiddetle azap edeceğim.”(Âl-i İmran, 3/56)
“…Eğer tövbe ederlerse kendileri için hayırlı olur. Eğer yüz çevirirlerse Allah onlara dünyada da ahirette de acıklı bir azapla azap edecektir.”(Tevbe, 9/74)
“Onlar için dünya hayatında bir azap vardır. Ahiret azabı ise çok daha şiddetlidir.”(Ra’d, 13/34)
“Bu ayetler açıkça gösteriyor ki, Allah hem bu dünyada hem de ahirette cezalandıracaktır. Dolayısıyla kabir azabı da yoktur…” Onların bu sözlerine karşı ne dersin?
B- Onlar diyor ki: Şu şu ayetlerde ahiret azabından bahsedilmektedir, kabir azabından bahsedilmemektedir. O hâlde kabir azabı yoktur.
Şunu hiç düşünmüyorlar: Kabir azabı ahiret azaplarından bir azaptır. Kur’an’ın bazı yerlerinde hususiyetle zikredilir. On beş ayetteki hususi zikrini başta naklettim. Kur’an’ın bazı yerlerinde de ahiret azabına dâhil olarak zikredilir. Bu şuna benzer:
Dünya hayatı dediğimizde babalarımızın sulbündeki hâlimiz, annelerimizin rahimlerindeki hâlimiz, o rahimlerde geçirdiğimiz değişiklikler, dünyaya bir bebek olarak gelmemiz, gençliğimiz, orta yaşımız, ihtiyarlığımız ve ölünceye kadar geçen süre kastedilir. Dünya hayatı bu merhalelerden oluşmaktadır. Kur’an bazen bu merhaleleri ve hayatın bu istasyonlarını hususi zikreder. Yani bazen anne karnındaki hâlimizden, bazen bebekliğimizden, bazen ihtiyarlığımızdan hususi bahseder. Bazen de hepsine birden “dünya hayatı” der.
Aynen bunun gibi, Kur’an kabir hayatından bazen hususi zikreder. Bazen de ahiret hayatı diyerek ölümle başlayıp cennet ve cehennem ile sonlanacak bu uzun seyahatin bütün merhalelerini kasteder. Kabir hayatı bu yolculuğun sadece bir istasyonu olur. Demek, “ahiret azabı” denildiğinde ahiret âlemlerinden bir âlem ve o uzun yolculuğun bir istasyonu olan kabir azabı bu azaba dâhil olur.
Hâl böyle iken, kabir hayatını inkâr edenler her azap geçen ayette kabir azabını hususen görmek istiyorlar. Hatta geçen günlerde kabir hayatını inkâr eden birisini televizyonda seyrettim. Kabir hayatının yokluğu hakkında şöyle dedi: “Fatiha süresinde ‘Allah din gününün sahibidir.’ buyrulmuş. Bu ayette kabir hayatından bahsedilmemiş. Demek, kabir hayatı yoktur.”
Onun bu sözüne karşı orada olup şunu sormak isterdim: Peki, bu ayette Allah’ın dünyanın sahibi olmasından da bahsedilmiyor. O zaman Allah dünya hayatının sahibi değil midir?
Yani bu nasıl bir mantıktır ki, bir ayette bir şey zikredilmemişse o şeyin yokluğuna hükmediliyor. O zaman herhâlde onlara göre, eğer kabir hayatı olsaydı Fatiha suresinin manası şöyle olurdu: “Rahman ve Rahîm olan Allah’ın ismiyle, kabir hayatı vardır. Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah içindir, kabir hayatı vardır. Allah Rahman ve Rahimdir, kabir hayatı vardır. Din gününün malikidir, kabir hayatı vardır.”
Yani her ayetin sonunda kabir hayatının varlığı zikredilirdi. Onlara göre, eğer bir ayette kabir hayatı zikredilmemişse onun yokluğuna hükmedilir. Böyle bir mantık olur mu?
Şimdi sana bir soru soracağım: Neml suresinin 3. ayet-i kerimesinde şöyle buyrulmuş:
“O müminler namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler ve ahirete de kesin olarak iman ederler.”
Bu ayette müminlerin namaz kılmalarından, zekât vermelerinden ve ahirete iman etmelerinden bahsedilmiş. Şimdi ben desem ki: “Oruç ve hac gibi bir ibadet yoktur. Çünkü Neml suresinin mezkûr ayetinde sadece namaz ve zekâttan bahsedilmiştir. Eğer oruç, hac ve diğer ibadetler olsaydı, onlar da zikredilirdi. Ayrıca meleklere, kitaplara ve peygamberlere iman da gerekmez. Çünkü mezkûr ayette müminlerin sadece ahirete iman ettikleri beyan edilmiş. Eğer meleklere, kitaplara ve diğer şeylere inanılması gerekseydi, ayette bunlar da zikredilirdi.” Ben böyle saçmalasam, sen ne cevap verirsin?
A- Cevap çok kolay. Yokluğunu iddia ettiğin diğer ibadet ve iman hakikatleri Kur’an’ın başka ayetlerinde geçiyor. Hepsinin peş peşe zikredilmesi gerekmez. Bazen namazdan, bazen zekâttan, bazen oruçtan, bazen de hac ve diğer ibadetlerden bahsedilir. İman hakikatleri de böyledir. Yani bir ayette hepsi yok diye yokluğuna hükmedilmez. Kur’an’ın diğer ayetlerine bakılır.
B- Ne güzel cevap verdin! “Ahiret azabı zikredilmiş, peşinden kabir azabı zikredilmemiş, o hâlde kabir azabı yoktur.” sözüne de cevabımız aynen senin cevabın gibidir.
Ayrıca onlara deriz ki: Kur’an’da bazen belli bir dünyevi azap zikredilir. Fırtınadan, selden, depremden ve diğer dünyevi musibetlerden hususen bahsedilir. Bazen de “dünya azabı” denilerek hepsine birden işaret edilir.
Aynen bunun gibi, Kur’an’da bazen kabir azabı tek başına açıkça zikredilir. Bazen cehennem azabı hususi bir şekilde zikredilir. Bazen de ahiret azabı denilerek hem kabir azabına hem cehennem azabına hem de mahşer meydanına geliş, hesap anı ve sırattan geçiş gibi ahiretin diğer bütün istasyonlarındaki sıkıntılara ve azaplara işaret edilir.
A- Sorumun cevabını yine ikna olacak bir tarzda aldım. Öyle ya, her ayetin sonunda kabir azabından bahsedilecek değil ya… Bazen açık zikredilir, bazen kapalı. Bazen ayetle bildirilir, bazen de hadisle. Hem sen zaten on beş ayetin kabir hayatına açıkça olan delaletini başta göstermiştin. Eee, bir de yirmi beş Sahabeden rivayet edilen hadis-i şerifler var. Ayrıca Sahabelerin ve bu ümmetin âlimlerinin bu konuda ittifak ve icmaı da var. Bunlar yetmez mi?
A- Doğru diyorsun. Bu konuda artık daha fazla söze hacet yok. Bu sorumun da cevabını tam manasıyla aldım. Şimdi altıncı soruya geçiyorum.