Video Metni:
A- Tevessülün caiz olduğuna dair göstereceğimiz 2. Kur’an delili, Nisa suresinin 64. ayet-i kerimesidir.
B- Evet seni dinliyorum.
A- Bu ayet-i kerimede şöyle buyrulur: “Onlar nefislerine zulmedip günah işlediklerinde sana gelselerdi ve Allah’tan af dileselerdi, Resul (aleyhissalatü vesselam) da onlar için Allah’tan af dileseydi, Allah’ı Tevvab ve Rahim bulurlardı.”
Şimdi, bu ayet-i kerime üzerinde biraz tahlil yapacağız ve tevessülü inkâr eden başta sana ve diğerlerine bazı sorular soracağım…
Ayet-i kerimenin başında, “Onlar nefislerine zulmettiklerinde yani günah işlediklerinde sana gelselerdi” buyrulmuş. Bunun manası “sana tevessül etselerdi” değil midir?
B- Bilmem, yani ııı tevessül gibi duruyor ama….
A- Tevessül neydi?
B- Tevessül, kişinin, kendi ile Allah arasına, arzusuna ulaşabilmesi için salih bir kulu koymasıydı.
A- Peki, ayette zikredilen kişilerin arzusu ne?
B- Arzuları, Allah’ın kendilerini af etmesi…
A- Bu affa mazhar olabilmeleri için Cenab-ı Hak kaç şart ileri sürüyor?
Ben söyleyeyim 3 şart ileri sürüyor. 1. şart: Peygamber Efendimize gelmeleri yani O’na tevessül etmeleri… 2. Şart: Allah’tan af dilemeleri… 3. Şart da Peygamberimizin onlar için af dilemesi yani onların tevessülünü kabul etmesi…
Bak, bu ayet-i kerime, sadece tevessülün caiz olduğunu beyan etmiyor; bir de tevessülü teşvik ediyor. Şimdi, tevessülü inkâr eden sana ve diğerlerine sormak istiyorum:
Siz hiç Nisa suresinin 64. ayet-i kerimesini okumadınız mı? “Onlar nefislerine zulmettiklerinde sana gelselerdi” ayetinin manası, “sana tevessül etselerdi” değil midir? Eğer değilse, ne diye Peygamberimize geliyorlar? Kur’an onları Peygamberimize gitmeye ne diye teşvik ediyor? Tevessül caiz olmasaydı, onların kendi başlarına tövbe etmeleri; af dilemek için Peygamberimize gelmemeleri ve eğer gelmişlerse, Kur’an’ın onları kınaması gerekmez miydi?
B- Valla ne diyeceğimi bilmiyorum şu an. Ayet aslında çok açık ama ben de çok şaşkınım..
A- Aklının ve vicdanının sesini dinle. Evet, ayet çok açık. Kur’an, onların Peygamberimize gelmelerini değil, gelmemelerini, yani tevessül etmemelerini kınıyor. Bu da tevessülün caiz olduğuna apaçık bir delil değil midir?…
B- Delil değil desem “Onlar nefislerine zulmettiklerinde sana gelselerdi” ayetini nasıl izah edeceğim. Onlar kendileri de tövbe edebilirlerdi ama ayet Peygambere gitmeleri gerektiğini söylüyor. Yani çok ilginç…
A- 2. Sorum da şu: Ayette geçen “onlar kendilerine zulmettiklerinde sana gelselerdi ve sen de onlar için af dileseydin” ifadesiyle, Peygamber Efendimizin onların tevessülünü kabul etmesi şart koşulmuş. Eğer tevessül caiz olmasaydı, Allah-u Teâla, Peygamberimizin onların tevessülünü kabul etmesini ve onlar için af dilemesini şart koşar mıydı? Yani -hâşâ- Allahu Teâla, Peygamberimize şirk olan bir amele rıza göstermesini mi emretmiş?
B-Haşa ben böyle bir şey demiyorum.
A- Ama “tevessül caiz değildir” dersen, Allah’ın, Peygamberimize şirke rıza göstermesini, hatta ona ortak olmasını emrettiğini kabul etmek zorunda kalırsın. Yani sizce tevessül şirktir demenin manası bu… Bunu hangi akıl ve vicdan sahibi kabul edebilir ki.
B- Doğru diyorsun Eğer tevessül caiz olmasaydı, Allah-u Teâla, Peygamberimizin onların tevessülünü kabul etmesini ve onlar için af dilemesini şart koşmazdı.
A- İşte başta dediğim gibi bizler delili olmayan bir şeye inanmış değiliz. Ehli sünnet inancında tevessül caizdir derken bu ve bunun gibi bir çok delile dayanarak bunu kabul ediyoruz.
B- Bu delilin karşısında söyleyecek söz bulamıyorum gerçekten çok kuvvetli bir delil sundun.
A- 3. sorumuz da şu: Siz “tevessül şirktir” diyorsunuz.
B- Evet öyle diyordum. Ama bu delil karşısında artık tevessül şirk demek beni korkutuyor. Zira tevessül şirk ise haşa Allah’ın, Peygamberimize şirke rıza göstermesini, hatta ona ortak olmasını emrettiğini kabul etmek zorunda kalacağım. İtiraf ediyorum beni köşeye sıkıştırdın.
A- Eğer tevessül haşa şirk ise; Şirkin cezası, Cehennemde ebedi kalmaktır. Hâlbuki tahlilini yaptığımız ayeti kerimede, Peygamberimize tevessül etmeleri emredilenler hakkında: “Eğer sana gelselerdi, sen de onlar için af dileseydin, Allah’ı Tevvab, yani tövbeleri çokça kabul eden ve Rahim bulurlardı” buyrulmuş. Tevessül şirkse, onlar Cenab-ı Hakk’ı nasıl Tevvab ve Rahim buluyorlar?
Onların, Allah’ı Tevvab ve Rahim bulmaları, Allah’ın onları affedeceği manasındadır. Tevessül şirkse, bu şirki işleyenlere Allah niye Tevvab ve Rahim isimleri tecelli ediyor? Diğer şirkleri affetmezken, bu şirke niye teşvik ediyor?…
Yahu apaçık bir şekilde tevessülü teşvik eden bu ayeti görmüyor ve tevessülü nasıl inkâr ediyorsunuz?
B- Bir şeyi itiraf etmek istiyorum tamam ben bu ayetleri ilk defa duyuyorum ama tevessülü kabul etmeyen sözde profesörler var onlar bu ayetleri bilmiyorlar mı? Televizyonlarda program yapıp tevessülü inkâr ediyorlar ama bu ayetlerden hiç bahsetmiyorlar.
A- Maalesef Kur’an bir vadide, onlar başka bir vadide. Bu ayetleri onlar da çok iyi biliyorlar ama dertleri başka. Kur’an’ı kendi dar fikirlerine göre yorumlayıp hem kendileri sapıyor hem de başkalarını saptırıyorlar. Tek dertleri bu. İnsanları Kur’an’ın yolundan saptırmak. Bunu yapmak için var güçleriyle çalışıp Ehli sünnet inancına muhalefet ediyorlar.
B- Hakikat böyle ise durum çok vahim o zaman. Aklıma bu ayetle ilgili bir soru geldi: Kişinin, tevessül etmeksizin tek başına tövbe etmesi caiz iken, niçin bu ayet-i kerimede Peygamber efendimize tevessül etmeleri şart koşulmuştur…
A-Bunun cevabı şudur: Her ne kadar kişinin tek başına af dilemesi tövbe için yeterli olsa da, kişi hakkıyla tövbe edemeyeceği için, Peygamberimizin onlar için af dilemesi onların tövbesine katıldığında, tövbeleri kabule daha şayan olacaktır. Bu sebeple onlar, Peygamberimize tevessülle emrolunmuşlardır…
Şimdi tevessülü inkâr edenlere sesleniyorum, önünüzde iki yol var, dilediğinizi seçin…
- yol, tevessülün şirk olduğunda hâlâ ısrar edebilirsiniz. Ama bu durumda, Peygamberimize tevessülü emreden bu ayeti mushafınızdan çıkarmanız ya da bu ayeti görmemeniz gerekir. Aksi takdirde; ayetin emrine uyarak affedilmeleri için Peygamberimize gelen kimseleri, yani Peygamberimize tevessül edenleri, şirke düşmekle itham etmeniz gerekir. Yani Allah’ın emrine uyanlara müşrik demeniz gerekir.
Sadece bu da değil. Peygamberimiz de Allah’ın emriyle onların tevessülünü kabul edip Allah’tan onlar için af dilemiştir. Bu durumda -hâşâ, yüz bin defa hâşâ- Peygamberimizi de tevessüllü kabul ettiği için şirke ortak olmakla itham etmeniz gerekiyor.
O halde size göre, hem Sahabeler hem de Peygamberimiz şirk olan bir ameli işliyorlardı ve bu ameli -hâşâ, yüz milyon kere hâşâ- Allah yanlış olarak emretmiştir. Siz hem Allah’ın, hem Peygamberin hem de Sahabelerin hatasını düzeltiyorsunuz. Ve sizden başka tevhid ehli kimse de yoktur. Eğer bunu kabul edebiliyorsanız, bu yoldan gidin…
B- Bu yoldan gitmek mümkün değil: Zira ” Bu ayette onların günah işlediklerinde resule gelmeleri hem de resulün onlar için af dilemeleri gerektiği buyrulmuş. Eğer tevessül gerçekten şirk olsaydı. Şirk olan bir işi Allah’ın emretmemesi gerekirdi. Ve dediğin gibi hem Sahabelerin hem de Peygamberimizin şirk olan bir ameli işliyor olması gerekir. Bunu kabul etmek asla mümkün değil. Peki 2.yol nedir?
A- 2. yol ise, tevessülün caiz olduğunu kabul etmektir. Bu yol hem doğru, hem de Kur’an’ın teşvik ettiği bir yoldur. Bizler Ehli Sünnet itikadının mensupları olarak, Elhamdülillah bu yolun yolcusuyuz. Rabbim bizi bu yoldan da ayırmasın; çünkü bu yol, Kur’an’ın yoludur…
B- Haklısın şu an beni gerçekten sarstın. Ama benimde sorularım olacak bu konuda
A- Senin sorularına geçmeden evvel tüm delilleri dikkatle dinlemeni istiyorum
B- Aslına bakarsan ben de diğer delillerini çok merak ediyorum
A- Tevessülün caiz olduğuna dair 2. Kur’an delilimizi de burada tamamlayalım ve şimdi 3. delilimize geçelim…