Video Metni:
Asrımızın mühim bir hastalığı, kendi sapık fikirlerini yaymak için ehl-i sünnet âlimlerine muhalefet ederek ehl-i sünnet itikadına zıt görüşler ortaya koymaktır. Birçok kişi bu hastalığın sevkiyle delilsiz ve mesnetsiz olarak ehl-i sünnet âlimlerine muhalefet etmekte ve âdeta onlara karşı savaş açmaktadır. Asıl acı olan ise itikadının delillerini bilmeyen avamın, bu kişilere inanmaları ve bilmeden de olsa ehl-i sünnet dairesinden çıkmalarıdır. Bu öyle bir zarardır ki, hayal tasavvurundan âcizdir.
Tevessül, vesile kılmak demektir. Kişinin Allah’ın affını, yardımını veya başka bir şeyi isterken falan kulunun hürmetine demesi veya onun hürmetine istemesi gibi.
Tevessül konusu, Ehl-i sünnet âlimlerinin kabul ettiği bir husustur ve Ehl-i sünnet itikadında caizdir; vacip değildir. Yani kişi dilerse tevessül eder, dilerse tevessül etmeksizin doğrudan Allah’tan ister…
Tevessül, hem Kur’an’da hem hadis-i şeriflerde hem sahabenin hayatında birçok delil ile sabit ve Ehl-i sünnet itikadında caiz iken, bir kısım Ehl-i sünnet muhalifleri tevessülü inkâr etmekte ve tevessül edeni şirke düşmekle itham etmektedirler. Yani onlara göre, peygamberin hürmetine ya da salih bir kulun hürmetine diyerek Allah’tan isteyenlerin hepsi şirke düşmüştür, yani müşriktir.
Bu eserde tevessülün caiz olduğu; hem ayetler, hem hadis-i şerifler ve hem de icma ile anlatılacak ve bunu kabul etmeyenlerin nasıl bir yanılgı içerisinde olduğu gösterilecektir. Umarız ki bu sayede bidat ehlinin şerrinden Ümmet-i Muhammed muhafaza olunur. Yardım ve inayet Allah’tandır.
Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için iki hayali arkadaşa misafir olacak ve karşılıklı konuşmalarını dinleyeceğiz. Kim bu eseri akıl ve vicdanını hakem yaparak seyretse, tevessülün caiz olduğunu kabul edecektir. İnayet ve tevfik Allah’tandır. Şimdi iki arkadaşın münazarasına misafir oluyoruz:
B- Ben Tevessüle inanmıyorum. Ne ayetlerde ne de hadislerde böyle bir şey yok. Bunu nereden çıkardınız anlamakta zorlanıyorum. Allah’ı bırakıp başkalarından nasıl medet umarsınız.
A- Aslında sen inanmak istediğin şeye inanıyorsun. Birazdan sana hem ayetler, hem hadis-i şerifler ve hem de icma ile tevvesülü anlattığımda meseleyi daha iyi anlayacaksın.
B- Ne yani tevvesül ile ilgili ayet mi var ki bunu bana göstereceksin. Ayrıca ben Hadislerde de böyle bir şey olduğunu kabul etmiyorum.
A- Peki o zaman bu konuda sana delillerimi sunmadan evvel senden bir isteğim olacak.
B- Tabiki dinliyorum
A- Sende takdir edersin ki ihtilaf edilen bir konuda deliller ile konuşmak lazım ve hakkı ortaya çıkarmada bir hakemi kabul etmek gerekir.
B- Tamam deliller ile konuşalım ama hakem kim olacak.
A- O delillere karşı aklımız ve vicdanımız hakem olsun. Birbirimizle inatla değil, hakkı ortaya çıkarmak için konuşalım. Aklımızın ve mantığımızın kabul ettiği bir şeyde inatla birbirimize muhalefet etmeyelim.
B- Tamam, akıl ve vicdan hakem olsun. Senin aklını ve vicdanını esir edip seni bu hastalıktan kurtaracağım.
A- Hadi bakalım! “Haklı olan galip olsun.” diyor ve şu sözlerimi iyi dinlemeni istiyorum.
Tevessül, vesile kılmak demektir. Yani Allah’ın affına, yardımına veya başka bir isteğe nail olabilmek için, kişinin kendi ile Allah arasına salih bir kulu koymasıdır. Yine, “hürmetine istemek” ve “falan kulunun hürmetine” demek de bir tevessüldür…
B- İşte ben bunu kabul edemiyorum. Niye başkasının hürmetine istiyoruz ki?
A- Biraz sabredersen konuyu daha iyi anlayacaksın
Tevessül, Ehl-i sünnet itikadında caizdir; vacip değildir. Yani kişi dilerse tevessül eder, dilerse tevessül etmeksizin doğrudan Allah’tan ister…
Tevessül, Ehl-i sünnet itikadında caiz iken, bir kısım Ehl-i sünnet muhalifleri ve senin gibi düşünenler tevessülü inkâr etmekte ve tevessül edeni şirke düşmekle itham etmektedirler. Yani onlara ve sana göre, bütün Ehl-i sünnet mensupları, avamından müçtehitlerine kadar hepsi şirke düşmüştür, yani müşriktir. Bu sence çok ağır bir itham değil mi?
B- Evet biraz ağır ama ne yapalım tevessül bence caiz değil. Allah’tan istemek varken neden başkaları aracı yapılıyor?
A- İşte neden, tevessülün caiz olduğunu, hiçbir kör nokta kalmaksızın kati bir şekilde ispat ettiğimde sende bu fikri kabul edeceksin.
B- Delillerini çok merak ediyorum. Bu fikir kabul edilecek bir şey değil ki ama sen anlat dinleyelim bakalım.
A- Haklısın sözü daha fazla uzatmayalım ve hemen tevessülün caiz olduğuna dair Kur’an’dan 1. delilimize geçelim. İnayet ve tevfik Allah’tandır.
Yusuf suresinin 97. ayet-i kerimesinde, Yakup (a.s)’ın evlatları şöyle der:
يَا أَبَانَا اسْتَغْفِرْ لَنَا ذُنُوبَنَا “Ey babacığımız! Bizim günahlarımız için af dile,” إِنَّا كُنَّا خَاطِئِينَ “şüphesiz biz günah işlemiştik…”
Onların bu isteğine karşı Yakup (a.s) da şöyle der:
سَوْفَ أَسْتَغْفِرُ لَكُمْ رَبِّيَ إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ “Ben sizler için Rabbimden af dileyeceğim. Şüphesiz Rabbim, gafurdur ve rahimdir…”
Şimdi, bu ayet-i kerime üzerinde biraz tahlil yapacağız ve sana bazı sorular soracağım.
B- sor bakalım
A- Birinci sorum şu: Yakup (as)’ın evlatları babalarına gelerek: “Ey babacığımız, bizim günahlarımız için af dile.” demiştir. Bu bir tevessül değil midir?..
B- Hımm tevessül müdür?
A- Bu, bal gibi tevessüldür… Zira tevessül, kişinin, Allah’ın affına ya da farklı bir arzusuna ulaşabilmesi için, kendi ile Allah’ın arasına, salih bir kulu koymasıdır. Yakup (as)’ın evlatları da Allah’ın affına mazhar olabilmek için babalarına tevessül etmişler ve Allah ile aralarına Hz. Yakub’u koymuşlardır. Bu apaçık bir tevessüldür…
Siz tevessüle şirk diyorsunuz, acaba Yakup (as)’ın evlatları, şirk ile tevhidin arasını ayırt edemeyecek kadar cahil miydiler? Yani bir ömür boyu Yakup (as)’ın rahlesinde tevhid dersini almalarına rağmen, tevessülün caiz olmadığını öğrenememişler miydi? Onlar bilmiyor da siz mi biliyorsunuz?..
B- Yani beni şaşırttın ama bu onlara, o döneme has bir şey değil mi?
A- İtikat esasları bütün peygamberler için aynıdır. Farklılık, sadece amele bakan yöndedir. Yani itikaden onlara caiz olan bir şey, bize de caizdir. Madem onlar babalarına tevessül etmişler, o halde tevessülün caiz olması gerekir. Tevessül onlara caizse, bize de caizdir…
A- İkinci sorum şu: Haydi diyelim ki, Yakup (as)’ın evlatları tevessülün caiz olmadığını bilmiyorlardı ve babalarına tevessül ettiler. Peki ama, bu durumda Yakup (as)’ın onları men etmesi ve: “Evlatlarım, tevessül şirktir, Allah ile aranıza beni sokmayın, direkt Allah’tan kendiniz isteyin.” demesi gerekmez miydi? Öyle ya, eğer tevessül caiz olmasaydı, Yakup (a.s)’ın onları uyarması gerekirdi. Ama ayette uyarmamış. Bırakın uyarmayı, “Sizin için Rabbimden af dileyeceğim.” diyerek, evlatlarının tevessülünü kabul etmiştir.
B- Çok ilginç ben bu ayetleri daha önce de okumuştum ama bu açıdan hiç bakmamıştım.
A- Acaba Yakup (as) gibi bir peygamber, sizler kadar tevhidi anlayamadı mı? Tevessül şirk idi de Yakup (as) bunu bilmiyor muydu? Bir peygamberin neyin şirk, neyin iman olduğunu bilmemesi mümkün müdür?..
B- Elbette değildir.
A- Şimdi önünde iki yol var, dilediğini seç:
Birinci yol, tevessülün şirk olduğunda ısrar etmektir. Eğer bu yolu tercih edersen, Yakup (as)’ın ve evlatlarının müşrik olduğunu kabul etmek zorunda kalırsın. Çünkü evlatları Yakup (as)’a tevessül etmiş ve Yakup (as) da bu tevessülü kabul etmiştir. Bunda zerre miskal şüphe yoktur. Eğer tevessül şirk ise; Allah’ın peygamberi, evlatlarıyla beraber şirke düşmüştür… Bu ihtimali mi kabul edeceksin? İmandan azıcık nasibi olan, bu ihtimali kabul edebilir mi?…
B- Evet kabul edemez ama ben bu ayetlere tekrar bakacağım.
A- Tabi ki bakabilirsin. Zaten Kur’an’a gelişigüzel bir nazarla baktığımız için bu sorunlar ortaya çıkıyor. Eğer bu ihtimali kabul edemiyorsan, o halde ikinci yolu tercih etmelisin ki, o da tevessülün caiz olduğudur…
İşte sana iki yol. Bizler Ehl-i sünnet mensupları olarak ikinci yoldan gidiyoruz. Biz tevessülü caiz biliyor ve Allah’ın peygamberini ve evlatlarını şirkten tenzih ediyoruz. Artık sen ne istersen onu yap.
B- Ben tek bir delile silahımı teslim etmem başka gösterecek delilin var mı peki? Tek bir delille ikna olmamı bekleme sakın!
A- Daha söyleyecek çok sözümüz ve gösterecek çok delilimiz var. Senden tek isteğim aklının ve vicdanının sesine kulak vermen. Birinci delilimizi burada sonlandıralım ve şimdi Kur’an’dan İkinci delilimize geçelim…