Video Metni:
6- Alemdeki tasarruf Delili
Rabbimiz kâinatın yüzüne öyle bir birlik mührü koymuştur ki kâinatı parçalanıp ayrılamaz bir bütün haline getirmiştir. Yani bütün kâinatta tasarruf edemeyen bir zat, o kâinatın içindeki en küçük bir varlığa hakiki sahip ve yaratıcı olamaz.
Nasıl ki bir tarlada ekilen bir tohum, tarlanın da tohumun da aynı zatın mülkü olduğuna işaret eder. Tarla kiminse tohum onundur ve tohum kiminse tarla onun mülküdür. Aynen öyle de şu alemdeki unsurlar; toprağıyla, suyuyla, havasıyla, ateşiyle ve diğer elementleriyle sanki bir tarla olmuştur. O tarladan çıkan her bir hayat sahibi lisanı haliyle der ki; şu unsurların dizginini elinde tutamayan bana sahiplik iddiasında bulunamaz. Beni kim yarattıysa şu bulunduğum mekânı dahi yaratan odur.
Evet gökyüzü o unsurlarla sanki bir tarla olmuş, yıldızlar ise o tarlanın tohumları gibidirler. Gökyüzü tarlasının sahibi kim ise o tarladan çıkan yıldızların da sahibi odur.
Yine yeryüzü bir tarla olmuş. İçindeki tüm bitkiler ise bu tarlanın tohumu. Demek yeryüzü kimin ise oradan çıkan tüm bitkiler de onundur.
Denizler bir tarla olmuş. Balıklar ve diğer deniz varlıkları bu tarlanın tohumlarıdır. Demek denizlerin sahibi, balıkların da sahibidir.
Yine maddenin yapı taşı olan atomlar bir tarla olmuş. Bütün mevcudat bu tarlada ekilmiş ve bu tarladan bitmiştir. Tarla kimin ise oradan çıkan mahsul de onundur.
Evet şimdi insanın yaratılışına bakalım. İnsanı yaratan kim ise bitkiler alemini oksijen kaynağı yaparak ona nefes aldıran o’dur. İnsanı icad eden kim ise ona zarar verecek ışınlardan korumak için atmosferi icad eden de odur. İnsanı var eden kim ise, hayatını devam ettirmek için onun vücuduna uygun rızıkları var eden de odur. İnsanı yaratan kim ise, semadan yağmurları damla damla indiren ve yeryüzüne hayat veren de odur. İnsanı icad eden kim ise güneşi ona soba ve lamba yapan da odur. İnsanı icad eden kimse kâinatı yaratan ve idare eden odur. Nasıl ki insan vücudunda kalbi yaratan ile beyni yaratan farklı olamaz çünkü bir bütündür. Aynen öylede şu alem dahi büyük bir insandır ki her bir cüzü o bütünün parçasıdır. Yaprağı ve meyveyi yaratan; ağacı yaratandan farklı olamayacağı gibi şu kâinat ağacını bütün dalları meyveleri, çiçekleri ile icad eden de aynı zattır.
Bir elmayı dala, dalı ağaca, ağacı toprağa, bağlayan Rabbimiz; toprağı da yeryüzüne, yeryüzünü dünyaya, dünyayı güneşe, güneşi; sistemindeki gezegenlerle samanyolu galaksisine bağlamış ve samanyolu galaksisini de diğer galaksilerle muhteşem bir intizam içinde yaratarak kâinatın bölünmez, parçalanmaz bir tek hakikat olduğunu göstermiştir. Rabbimiz tüm kâinatı tek bir vücud gibi bütün cüzleri ile idare etmektedir. Bir elmaya sahip olabilmek ancak gökteki güneşlere, galaksilere sahip olabilmek ile mümkündür. Onlara sahip olamayanın bir elmaya sahip olması imkansızdır.
Evet, öyle ki, tarlaya sahip olamayanın tohumda sahiplik iddiasında bulunamayacağı gibi, denize sahip olmayanın içindeki balıklara da sahip olması düşünülemez. Denizleri yaratan kim ise içindeki balıkları yaratan da odur. Denizleri, dünyaya binlerce hikmetle bağlayan kim ise dünyayı yaratan da odur. Dünyayı güneş sistemine bağlayan kim ise güneş sisteminin yaratıcısı ve mükemmel bir düzen içinde hareket ettiren de odur.
Toprağa sahip olamayan topraktan çıkan ağaçlara, çiçeklere ve tüm bitkilere sahip olamaz. Toprağı yaratan kim ise ondan çıkan tüm bitkiler alemini yaratan da odur. Bu bitkiler alemine sahip olmak ise ancak o alemin yazıldığı şu dünyaya, dünyaya sahip olmak güneş sistemine, güneş sistemine sahip olmak, samanyolu galaksisine sahip olmakla mümkündür. İşte bu, evrenin ve içindeki her şeyin asıl sahibinin birliğini, sonsuz kudretini ve mutlak hakimiyetini göstermektedir.
Evet küçük bir papatyaya sahiplik iddiasında bulunan bir sebep o papatyaya: “Ben senin sahibinim.” dese, Papatya hal lisanı ile diyecektir ki;
“Beni var eden, ancak yeryüzünü var edendir. Çünkü ben yeryüzü tarlasında yaratıldım. Yeryüzünün toprağına, havasına, suyuna, güneşine sahip olmayan, bana sahip olamaz. Çünkü varlığım, bu unsurlara bağlıdır. İhtiyaçlarımı karşılayamayan, bana nasıl sahip olabilir? Önce yeryüzünün ve gökyüzünün sahibi olduğunu göster, sonra gel, bana sahip olduğunu iddia et.”
Evet bir zatın bir saate sahip olması hâlinde, artık ona “Bu saatin camı da senin mi? Akrebi de senin mi? Çarkı da senin mi?” gibi sorular sorulmaz. Saat kimin ise saatin cam, akreb, yelkovan gibi her şeyi de onundur. İşte, bu kâinat da misalimizdeki saat gibidir: Kâinat kimin ise, dünya da güneş sistemi de O’nun, galaksiler de O’nundur…