8-Rızıktaki Tevhid Mühürleri
FREE DOWNLOAD (1)

8-Rızıktaki Tevhid Mühürleri

Turn Off Light
More
Report

Report


Video Metni:

Beğendiysen Paylaş

8- RIZIKTAKİ TEVHİD MÜHÜRLERİ

Yeryüzünün her köşesinde, havasında ve denizinde yaşayan tüm canlılar, bilhassa aciz ve zayıf olanlar ve özellikle yavrular yaşamlarını sürdürmek için rızka muhtaçtırlar. Peki bu rızıklar nerden ve nasıl geliyor hiç düşündük mü? İlk önce nerden geliyor sorusuna cevap arayalım.

Bu rızıkların bir kısmı kuru ve basit bir topraktan, bir kısmı kuru odun parçalarından, bazıları bir dirhem kemik gibi bir tek çekirdekten, bir kısmı kan ve fışkı ortasından, bir kısmı zehirli bir böceğin karnından gelmektedir.

Nasıl geliyor sorusuna ise cevap olarak diyoruz ki; tam vaktinde, umulmadık ve beklenmedik bir şekilde ve hiçbirinin rızkı unutulmayarak ve karıştırılmadan en uygun vakitte geliyor.

Basit bir sofranın bile kendi kendine oluşmasına imkân ve ihtimal vermeyen insan; şu muhteşem yeryüzü sofrasının kendi kendine bu şekli almasına ihtimal verebilir mi?

Hem de öyle bir sofra ki hepsinin rızıkları umulmadık yerlerden unutulmadan ve karıştırılmadan en münasip vakitte veriliyor. Böyle bir sofranın tesadüfen kurulması ve her mahlukun kendine layık rızkı bu sofrada bulması hiç mümkün olabilir mi?

  • Vücud sistemini bilmeyen rızkı yaratamaz

Evet bu sofrada oturanların hepsinin rızıkları farklı farklıdır. Birinin yediğini diğeri yememektedir. Onları beslemek ve vücut yapısına en uygun rızkı vermek elbette hepsinin vücut sistemlerini bilmekle mümkündür. Mesela o sofradan beslenen insanı bilmeyen onun vücudunun hangi besin kaynaklarına ihtiyacı olduğunu bilemeyen ona uygun bir elmayı yaratamaz. Bir kuşun, bir aslanın bir koyunun vücudu için lazım olan besin maddesini bilmeyen onlara uygun bir rızkı icad edemez.

Hele hele de dünyaya yeni gelen yavruların ihtiyacı olan rızkı bilmeyen annesinin sinesini ona en mükemmel bir şekilde istifade edeceği bir süt çeşmesi yapamaz. Demek onları yaratan kim ise onlara layık rızıkları yaratan merhamet sahibi de odur. İşte rızıklanan her bir canlı üzerinde tevhidin parlak bir mührü gözükmektedir ki o canlılar lisanı haliyle “bizi yaratan kim ise rızıklarımızı yaratan ve besleyen de odur” demektedir. Ayrıca tüm o rızıklar üzerinde de aynı mühür parlamaktadır ki her bir rızık “bizi kim yarattıysa bizden istifade edenleri de yaratan ancak o zat olabilir” demektedir.

  • Rızka uygun yaratılış

Şimdi yeryüzü sofralarında biraz dolaşalım ve bu sofralardan en çok istifade eden insanlara bakalım. İnsanlar hayatının devamı için vücudu birçok gıdaya ihtiyaç duyduğu gibi o rızıkları çiğnemek, parçalamak ve sindirmek için bir sindirim sistemine de ihtiyaç duyarlar. Ve ihtiyaç duydukları rızıklar bu sofralara konduğu gibi o rızkı işleyecek bir sistem de her insanın vücuduna yerleştirilmiştir.

Peki tüm insanlara bu rızkı veren ve o rızkı işleyecek bir sistemi vücuduna yerleştiren kimdir? Onların rızkını veren kim ise vücudunu o rızka uygun ve vücud sistemini o rızkı sindirmeye münasip bir şekilde yaratan da ancak odur. Demek insanın ihtiyacını bilip rızkını yaratamayan ve o rızkı işleyecek sistemleri vücuduna yerleştiremeyen o insanları böyle mükemmel bir şekilde besleyemez.

Demek her bir insan lisanı haliyle şöyle demektedir. Besin kaynağım olan her şeyi vücuduma faydalı bir şekilde yaratan kim ise vücut sistemimi o rızkı sindirmeye uygun bir şekilde yaratan da odur. Şu mükemmel rızıklar renkleri gözlerime hitap ediyor, tatları dilimde eşsiz bir lezzet bırakıyor, kokuları burnuma hoş bir koku bırakıyor, zerafetleri iştahımı kabartıyor ve vitaminleriyle de bedenime güç veriyor. Demek bu rızık benim için yaratılmış beni yaratan bana uygun rızıkları icad etmiş veo rızıklardan istifade edeceğim organları cihazları da vücuduma yerleştirmiştir.Bu sofranın misafirlerinden olan hayvanlar ise beslenme ihtiyaçlarına ve türlerine göre çeşitli yiyeceklerle beslenirler. Bir kısmı etçil, bir kısmı otçul bir kısmı da hem etçil hem otçuldur.

Etçil hayvanlara baktığımızda protein ve yağ açısından zengin olan ete ihtiyaçları vardır. Ayrıca eti parçalamak için keskin dişler ve pençelere ihtiyaçları olduğu gibi eti hızlı bir şekilde sindirmeye uygun bir sindirim sistemine de ihtiyaç duyarlar. Ayrıca eti hızlı ve etkili bir şekilde sindirmek için midelerinde güçlü asitlere ihtiyaç vardır. Etçil olan tüm hayvanlar tam da bu şekilde yaratılmış ve ihtiyacı olan rızık ile beraber o rızkı işleyecek bir sistem vücuduna yerleştirilmiştir.

Peki o hayvanlara bu rızkı veren ve o rızkı işleyecek bir sistemi vücuduna yerleştiren kimdir? Onların besin kaynağı olan eti icad eden kim ise vücudunu o ete uygun ve vücud sistemini o eti parçalamaya, sindirmeye münasip bir şekilde yaratan da ancak odur.  Öyleyse rızkın sahibi, o rızıkla beslenenlerin de sahibidir. Demek her bir etçil lisanı haliyle şöyle demektedir. Besin kaynağım olan eti vücuduma faydalı bir şekilde yaratan kim ise vücut sistemimi o eti parçalamaya, sindirmeye uygun bir şekilde yaratan da odur.

Otçul olan hayvanların ise, karbonhidrat, vitamin ve mineral açısından zengin olan tohumlar, tahıllar, meyveler ve bitki yapraklarına ihtiyaçları vardır. Ayrıca bu bitkileri öğütmek için uygun olan kesici ve yassı dişlere ihtiyaçları olduğu gibi otu sindirmeye uygun bir sindirim sistemine de ihtiyaç duyarlar. Hatta inekler, koyunlar ve keçiler gibi bazı otçullar, dört bölmeli bir mideye sahiptirler. Otçul olan tüm hayvanlar tam da bu şekilde yaratılmış ve ihtiyacı olan rızık ile beraber o rızkı işleyecek bir sistem her birinin vücuduna yerleştirilmiştir.

Peki o hayvanlara bu rızkı veren ve o rızkı işleyecek bir sistemi vücuduna yerleştiren kimdir? Onların besin kaynağı olan bitkileri, tahılları icad eden kim ise vücudunu ona uygun ve vücud sistemini o besinleri parçalayacak ve sindirecek bir şekilde yaratan da ancak odur.

Demek her bir otçul lisanı haliyle şöyle demektedir. Besin kaynağım olan tohumları, tahılları, meyveleri ve yaprakları vücuduma faydalı bir şekilde yaratan kim ise vücut sistemimi de bu besinleri parçalayacak ve sindirecek şekilde yaratan odur.”

Hem etçil hem otçul olan hayvanlar ise protein, karbonhidrat ve yağ içeren hem hayvansal hem de bitkisel besinlere ihtiyaçları vardır. Ayrıca bu gıdaları kesmek ve öğütmek için uygun olan kesici ve yassı dişlere ihtiyaçları olduğu gibi bu besinleri sindirebilecek uygun bir sindirim sistemi ve enzimlere de ihtiyaç duyarlar.  Hem etçil hem otçul olan tüm hayvanlar tam da bu ihtiyaçlarına göre yaratılmış ve beslenme gereksinimlerini karşılayacak besin kaynaklarıyla birlikte, bu besinleri en verimli şekilde işleyebilecek mükemmel sistemlerle donatılmıştır.

Peki o hayvanlara bu rızkı veren ve o rızkı işleyecek bir sistemi vücuduna yerleştiren kimdir? Onların besin kaynağı olan hayvansal ve bitkisel besinleri icad eden kim ise vücudunu ona uygun ve vücud sistemini o besinleri parçalamaya, sindirmeye münasip bir şekilde yaratan da ancak odur.Demek hem etçil hem otçul olan her bir hayvan lisanı haliyle şöyle demektedir. Besin kaynağım olan meyveleri, tahılları, eti vücuduma faydalı bir şekilde yaratan kim ise vücut sistemimi o besinleri parçalamaya, sindirmeye uygun bir şekilde yaratan da odur. Dolayısıyla, bir hayvanın beslenme ihtiyaçlarını karşılamak için gerekli olan besinleri yaratamayan ve bu besinleri işleyecek uygun sistemleri sağlayamayan, o hayvanların yaşamlarını devam ettiremez.

Demek her canlının, kendi türüne uygun rızıklarla beslenmesi ve vücut sistemlerinin bu rızıklara uygun olarak şekillendirilmesi ancak tek bir yaratıcının varlığını kabul etmekle izah edilebilir. Bu derece birbiriyle uyumlu bir fiile hayatı, ilmi, iradesi ve kuvveti olmayan hangi sebep el uzatabilir. O rızıkları icad eden kim ise o rızıklardan istifade eden tüm varlıkları bu rızkı işleyecek bir şekilde icad edip besleyen de odur. Demek O her canlının yaratılışını ve beslenme ihtiyaçlarını önceden bilir ve bu ihtiyaçlara uygun olan vücudu da ve rızkı da yaratan O’dur.

  • Rızkın sahibi şu aleminde sahibi olmalıdır.

Bir tek elmayı yaratan ve bir adama rızık olarak veren zat ancak her şeyi yaratan, yöneten ve yaşatan bir zat olmalıdır ki o tek bir elma vücut bulabilsin.

Mevsimleri yönetemeyen, geceyi ve gündüzü çeviremeyen güneşe, havaya, suya hükmedemeyen onları kontrol edemeyen tek bir elmaya sahiplik iddiasında bulunamaz. Zira bir elmanın vücut bulması tüm bu sebeplere sahip olmakla mümkündür. Tarla kimin ise ondan çıkan mahsul de onundur. Kâinatı içindeki unsurlarla bir tarla hükmüne getiren her mevsim farklı mahsulleri ondan çıkarıp yeryüzündeki muhtaç misafirlerine getiren yerlerin ve göklerin sahibi olan Allah’tır.Demek her bir meyve, üzerinde taşıdığı tevhid mührüyle şöyle der: “İşte ben, yeryüzünü ve gökyüzünü var edenin eseriyim. Toprağından, havasından, suyundan ve güneşinden aldığım yaşamla varım. Bu unsurlar olmadan ben de olamam. Dolayısıyla, bana sahip olmayı iddia eden, önce yeryüzünün ve gökyüzünün sahibi olduğunu ispat etmelidir. Ancak sonra, bana sahip olduğunu iddia edebilir.”


Beğendiysen Paylaş

Yorumunuzu bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir