Es- Samed
FREE DOWNLOAD (1)
Alternatif Linkler
Original Media Vimeo

Es- Samed

Turn Off Light
More
Report

Report


Video Metni:

Beğendiysen Paylaş

Allah Es-Samed’dir. Kuran’da bir defa ihlas suresinde geçen bu ismi şerif hakkında şöyle denilmiştir. Samed: Kendinden üstün hiç kimse olmayan, Hiç kimseye muhtaç olmayan fakat herkesin kendisine muhtaç olduğu anlamındadır. Şimdi bu manalar ile Samed ismini anlamaya çalışalım.

  • Kendinden üstün hiç kimse olmayan:

Allah Es-Samed’dir. Kendinden üstün hiç kimse olmayan, şan ve şerefi zirvede olan bütün sıfatlarında ve bütün fiillerinde sonsuz kemalin sahibi olandır.

Es-Samed ismi bu manasıyla şu kâinatın yaratılışında, terbiye ve idaresinde tüm haşmetiyle tecelli etmektedir. Güneş için ışık verme fiilinde bir damla ile okyanus ya da bir çiçek ile yıldız arasında nasıl bir fark yoksa, İlahi Kudret’e göre de büyük-küçük, az-çok ayrımı yoktur; atomlar ve yıldızlar aynı derecede O’nun kudretiyle hareket eder ki bu gerçeği her an görebiliyoruz. Örneğin, her gün büyük bir kolaylıkla yaratılan yüzbinlerce insan, had ve hesaba gelmez sayısız bitki ve hayvan yaratılmaktadır. Bu canlıların suretleri, vücutları ve duyguları birbirinden tamamen farklı olmasına rağmen tüm bu sayısız varlıkların aynı anda, her yerde büyük bir kolaylıkla var edilmesi, rızıklandırılması ve idare ve terbiye edilmesi, kudretin sonsuzluğuna, ilmin nihayetsizliğine ve mutlak bir iradenin varlığına apaçık bir delildir. Evet Allah Es-Samed’dir. Sonsuz kudretinin üzerinde bir kudret, nihayetsiz ilminin üzerinde bir ilim, mutlak iradesine kayıt koyacak bir irade yoktur ve olamaz.  Demek, şu alemde o sonsuz kudretin, ilmin, iradenin muhteşem tecellileri kendinden üstün hiç kimse olmayan Allah’ın Samediyetini çok açık bir şekilde göstermektedir.

Hem Samed olan Rabbimizin bütün sıfatları ezelidir, sonsuzdur. Mahlukatın sıfatları ise kendileri gibi mahlûktur ve sınırlıdır. Bu sıfatlar ne kadar büyük hayal edilirlerse edilsinler yine de Cenâb-ı Hakk’ın mukaddes sıfatlarıyla asla kıyaslanamaz. Zira bütün mahlûkat hep O’nun sıfatlarının ve isimlerinin tecellileridir. Varlıkları O’nun var etmesiyle, hayatları O’nun hayat vermesiyle, nurları O’nun nurlandırmasıyladır. O mahlukların büyüklükleri ancak birbirilerine göredir. O’nun bir mahlûku olan insan aklı ne kadar büyüklük tasavvur ederse etsin ve yine insan hayali büyüklüğü nasıl hayal ederse etsin, bunların hepsi yine mahlûk büyüklüğüdür. Cenâb-ı Hakk’ın büyüklüğü, düşünülen ve hayal edilen bütün bu büyüklüklerden münezzehtir, yücedir.

  • Hiç kimseye muhtaç olmayan:

Allah Es Samed’dir. Zatı ve sıfatları ile kimseye muhtaç olmayan, çok zengin olan, nimet ve rahmet hazineleri sonsuz olandır. “Hiçbir şeye muhtaç olmayıp her şeyden müstağnidir. Bu makamda Es Samed isminin hiçbir şeye muhtaç olmayan manasını anlamaya çalışırken “Madem Cenâb-ı Hak Hiçbir Şeye Muhtaç Değildir, O Hâlde Kâinatı Niçin Yaratmıştır?”  Sorusunu da cevaplayacağız.

Güneş aynalarda tecelli edip onları aydınlatırken ve ısıtırken ne güneşin kendisi için ne de sıfatları hükmündeki ısısı, ışığı, renkleri için bir ihtiyaç düşünülemez. Yani, güneş aynalarda tecelli etse de etmese de kemâli, güzelliği zâtında ne ise odur. Âynalar olmasa onun kemâlinde bir noksanlık olmayacağı, gibi, âynaların olması da onun cemâl ve kemâlini artırmaz. Güneşin ısı ve ışığını tecelli ettirmesindeki bütün fayda ve menfaat ancak aynalara aittir. Onlar karanlıktan kurtulup, nura kavuşmakta güneşe muhtaçtırlar. Yoksa güneş için onların karanlıkta kalmalarıyla, aydınlanmaları arasında bir fark yoktur. Yani, onların karanlıkta kalması, güneşin kemâli için bir noksanlık olmadığı gibi, aydınlanmaları da onun kemâline bir fazlalık getirmez.

Şimdi bu aynalar akıl ve şuur sahibi olsalar, onlar güneşi tanımakla, sevmekle ve onu sena etmekle güneşin kemâline ne katabilirler; onun hangi ihtiyacını görebilirler? Yahut güneşe isyan ile onun şanına ne noksanlık getirebilirler. Meselâ, güneşin bitkilere ve hayvanlara ışık vermesinde kendisinin ne menfaati olabilir? Vermemesinde onun için ne noksanlık düşünülebilir? Elbette zarar da menfaat de ancak güneşten istifade edenlere aittir.

Ganiyy-i Mutlak olan Cenâb-ı Hakk’ın da bu kâinatı ve içindeki varlıkları yaratması, -hâşâ- ihtiyacından değildir. Bunları yaratmakla O’nun zât ve sıfatlarının kemâlinde bir fazlalaşma olduğu düşünülemez; yaratmasaydı da sonsuz kemâlinde hiçbir noksanlık olmazdı. Evet, mahlûkatın yaratılması ile ortaya çıkan bütün kemâller, cemâller, fayda ve güzellikler o mahluklara aittir.

Öyle ise, tam istiğna, ancak Allah’a mahsustur, ihtiyaç ise mahlûkların tarafındadır. Allahü Azîmüşşân’ın yoktan yarattığı şu mahlûkatına muhtaç olması düşünülemez.

Cenâb-ı Hak, mahlûkatın hiçbir kazancına, emeğine, ibadetine muhtaç değildir. Yani, kendileri muhtaç olan o varlıklar Sonsuz zenginliğin sahibi olan Zat’ın hangi işini yapmaktadırlar? Allah, onların yemesine, içmesine, doğmasına veya ölmesine mi muhtaçtır? Balıklar yüzmeleriyle, kuşlar uçmalarıyla, hayvanlar büyüyüp çoğalmalarıyla ya da insanlar bilimsel keşifleri ve ilerlemeleriyle bu kâinatın hangi eksikliğini tamamlamakta ve -hâşâ- Allah’ın hangi ihtiyacını karşılamaktadır? İnsanlar günde bir saat Allah’ın huzurunda namaza durmakla yahut O’nun bahşettiği maldan zekât ve sadakalarını vermekle veya ramazanda bir ay aç kalmakla O Ganiyy-i Mutlak’a nasıl ve ne gibi bir yardımda bulunmakta ve O’nun -hâşâ- hangi ihtiyacını görmektedirler? O Rabb-i Celil’in kemâl ve cemâline, izzet ve azametine, kudret ve haşmetine -hâşâ- bir ziyadelik mi getirmektedirler?

Cenâb-ı Hak her şeyden müstağnidir; kâinatın varlığı ya da yokluğu O’nun açısından bir fark oluşturmaz, yani O’nun için eşittir. Ancak yaratılmışlar için durum böyle değildir; varlık ve yokluk onlar açısından aynı değildir. Yani, mümkün varlıkların yokluk yerine varlık âlemine çıkması, onların yararına sonsuz derecede daha iyidir. Çünkü yokluk tamamen bir şer, varlık ise mutlak hayır, şeref ve mükemmelliktir. Bu sebeple, mahlûkatın yaratılmasındaki tüm iyilikler, faydalar ve kazançlar onların kendisine aittir. Allah Teâlâ, bu yaratılmışlara yönelik olan bu maslahatlar ve faydalar dolayısıyla onları yoklukta bırakmamış, kendi lütuf ve keremi ile varlık âlemine çıkarmıştır. Yani, onlar için şer olan yokluğu değil, hayır olan varlığı dilemiştir.

Ey insanlar! Siz Allah’a muhtaçsınız. Allah ise hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, övgüye layık olandır. (Fâtır Suresi 15. Ayet)

Şüphesiz ki Allah âlemlerden müstağnidir.” (Âl-i İmrân, 3/97)

İşte bu ayetlerde bildirildiği gibi, Cenâb-ı Hak âlemlerin hiçbir şeyine muhtaç değildir. Zatındaki sonsuz kemâlinin, izzet ve azametinin daha üstünde bir derece, bir mertebe yoktur ki âlemleri yaratmakla -hâşâ- kemâlini artırarak o dereceye varmış olsun.

Es- Samed olan Rabbimizin hiçbir şeye muhtaç olmadığını böylece anladıktan sonra bu kâinatın yaratılmasındaki en önemli gaye ise şudur.

Allah Teâlâ’nın kendi manevî cemâl ve kemâlini, yâni kudretinin harikalarını, zenginliğinin genişliğini, ihsanının meyvelerini, şefkat ve merhametinin tecellilerini kainattaki varlık âynalarında bizzat görmek istemesidir. Haşa bu bir ihtiyaç değil bir iradedir. Bizler için genelde isteklerimiz bir ihtiyacın tezahürü olması sebebiyle kendimizi Halıkımızın sıfatlarıyla karıştırıyoruz ve bu istek ve iradenin bir ihtiyaç olduğu yanılgısına düşüyoruz. Halbuki her istek ve irade bir ihtiyacın neticesi değildir.

Mesela, bir doktor lütuf ve merhametiyle, hastaları ücretsiz tedavi etse, o hastalar diyebilirler mi ki bu doktorun bizi tedavi etmeye ne ihtiyacı var?.. Elbette diyemezler.

Cömert bir zat fakirlere ve muhtaçlara ihsan etse onları yedirip giydirse o muhtaçlar diyebilirler mi ki bu zatın bizi doyurmaya ne ihtiyacı var?.. Elbette diyemezler.

Kuvvetli bir adam mazlumları ve zayıfları korusa muhafaza etse o zayıflar diyebilirler mi ki bu zatın bizi korumaya ne ihtiyacı var?.. Elbette diyemezler.

Evet sonsuz cemâl ve kemâlin neye ihtiyacı olabilir ki. Sonsuz iradesi bu yönde tecelli etmiş ve şu âlemi yaratmayı murad etmiştir.

İnsanı yokluktan varlığa çıkaran, ona hayat bahşeden, insanlık şerefini veren, akıl ve idrakle tüm yaratılmışların üzerine yüce bir makam lütfeden ve onun için sonsuz nimetlerle dolu Cenneti hazırlayan bir Sultan-ı Ezel ve Ebed elbette bu âciz, zelîl ve miskin insanın değil ibadetine -hâşâ- hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Bütün varlıklar O’na ibadet etseler O’nun kemâli zerre kadar artmayacağı gibi, O’na isyan etseler O’nun izzet ve kemâlini zerre kadar noksanlık gelmez. Bunlar olsun veya olmasın. O, her hâlükârda hamd ü senaya lâyık, eşi, misâli, dengi olmayan bir Mâbud-u Mutlak’tır.

  • Herşeyin kendisine muhtaç olduğu

Acizlik ve fakirlik, kâinattaki tüm varlıkları ve mevcudatı kuşatmıştır. Yaratılmış, her bir mahluk sınırsız derecede aciz ve fakirdir. Özellikle akıl sahibi varlıklar, bu acizlik ve ihtiyaçlarıyla Ehad ve Samed olan Allah’ın kudretine dayanır ve O’nun rahmetine sığınarak yardım beklerler.

Her varlık hem var olmasında hem de varlığını devam ettirmesinde Es- Samed olan Allah’a muhtaçtır. Şu alem ve içindeki her şey O’nun tarafından yaratılmış yokluktan varlığa ancak onun lütuf ve keremiyle, irade ve kudretiyle çıkmışlardır. O halde varlık sahasına çıkan her bir mevcut lisanı haliyle kendilerini yaratan Allah’ı Es- Samed ismiyle zikretmektedirler.

Varlık sahasına çıkan tüm mevcudat varlıklarını sürdürmek için de yine Es- Samed olan Allah’a muhtaçtır. Zerrelerden güneşlere, bitkilerden cemadata, hayvanlardan insanlara kadar her bir mahluk hayatlarını ve varlıklarını devam ettirmek için acizlik ve fakirlik lisanıyla her vakit Samed olan Allah’ın kudretine istinat eder ve rahmetinden medet isterler. Tüm ihtiyaçları rahmet-i İlahiyenin sonsuz hazinelerinden onlara ihsan edilir.

Bir insanın serüvenine bakalım. Anne karnında başlayan bu süreçte o dar mekânda halden hale çevrilerek yaratılmasında o mükemmel azaların o vücuda yerleştirilmesinde ve sebeplerin sükût ettiği o yerde mükemmel bir şekilde beslenmesinde Es- Samed ismi nasıl imdadımıza yetişmiş. Yaşamak için muhtaç olduğumuz göz, kulak, el ayak, mide, kalp gibi maddi organları, akıl, hafıza, hayal, sevgi, korku gibi manevi duyguları bu vücuda yerleştirmiş.

Dünyaya çıktığımızda tam bir acziyet ve fakirlik içinde rızık ve bakım gibi ihtiyaçlar içinde kıvranırken annemizin sinesini süt çeşmesi yapan Samed ismi şerifi anne babamıza koyduğu şefkat ve merhamet ile bizleri onların himayesinde yetiştirmiş. Yeryüzünü bir sofra yapıp o sofrada renkleri, tatları, kokuları farklı rızıklarla ihtiyaçlarımızı mükemmel bir şekilde karşılayan Samed ismi burnumuzun önünde nöbet bekleyen havadan, rahmetin bir kazanı olan toprağa, sobamız ve lambamız olan güneşten, karanlık gecelerimize bir kandil ve takvim olan aya kadar şu alemdeki her şeyi bizim imdadımıza koşturmuştur.

Ayrıca Rabbimiz her bir insanın fıtratına nokta-ı istinad ve nokta-ı istimdad gibi iki duyguyu dergahına açılan bir kapı hükmünde yaratmıştır. Ta ki hastalıklar, musibetler içinde yuvarlanan insan her vakit aczini ve fakrını hissedip Es- Samed olan Rabbine muhtaç olduğunu bilsin.

İnsan gibi tüm hayvanat ve bitkiler de fıtri ihtiyaçlarının lisanıyla her daim Es- Samed olan Allah’ın rahmetinden bu ihtiyaçları için el açıp dilenmekle Rabbimizi Samed ismiyle zikretmektedir.

Bir çekirdek ağaç oluncaya kadar nelere ihtiyacı vardır? Ve ağaç olduktan sonra hayatını sürdürmesi için nelere muhtaçtır hiç düşündük mü? Tüm bitkiler taifesi ihtiyaçlarının diliyle kendisine muhtaç olunan Samed olan Rablerinden ihtiyaçlarını istemektedirler. İşte onların ihtiyaçları ve o muhtaç oldukları şeylerin mükemmel bir şekilde verilmesinde Allah’ın Samediyeti gözükmektedir.

Her çekirdek, içinde büyüyüp kök salabileceği verimli bir toprağa ihtiyaç duyar. Toprağı o bitkiler ve ağaçların altında mineraller ile dolu bir sofra yapan Es- Samed olan Rabbimizdir

Toprağın içindeki o küçücük tohum tam bir acziyet içindeyken üzerindeki yerçekimine ve onca ağırlığa rağmen üzerindeki ağır toprağı delip yukarı çıkmak ister. Onları hava alemine çıkartan Es- Samed olan Rabbimizdir.

Düzenli ihtiyaç duyduğu su için bulutları başları üzerinde gezdirip onları sulayan Es- Samed olan Rabbimizdir.

Yaşamak için gerekli olan ısıya ve ışığa ulaşmak için güneşi onlara bir soba ve lamba yapan Es- Samed olan Rabbimizdir.

Büyümesi için karbondioksit ve oksijenin bulunduğu bir atmosferi yaratan Es- Samed olan Rabbimizdir.

Demek alemdeki her bir bitki ve ağaç hem ihtiyaçlarının diliyle hem de ihtiyaçlarının karşılanmasıyla her şeyin kendisine muhtaç olduğu ama kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan Allah’ı Es- Samed ismiyle zikrederler.

İnsanlar ve bitkiler gibi yeryüzündeki tüm hayvanlar da ihtiyaçlarının diliyle hem de ihtiyaçlarının karşılanmasıyla Allah’ı Es- Samed ismiyle zikrederler. Her bir hayvana layık olduğu cihazların verilmesi, ihtiyaç duyduğu elbiselerin giydirilmesi, kendisine uygun duyuların yerleştirilmesi uygun ortam, beslenme ve koruma gibi ihtiyaçlarının karşılanması daha sonra ise hayatta kalabilmesi için düzenli besin, su, güvenli bir yuva gibi muhtaç olduğu şeylerin mükemmel bir şekilde verilmesi Onların sahiplerinin ve maliklerinin Samed olduğunu çok açık bir şekilde göstermektedir. Evet tüm hayvanat alemi Samed olan Allah’a ihtiyaçlarını arz eder. Her şeyin kendisine muhtaç olduğu Rabbimiz Samed isminin tecellisiyle onlara ikram eder ihsan eder.

Bu İsme Karşı İnsanın Vazifesi:

İnsanın Es- Samed ismine karşı en önemli vazifesi, şudur. İnsan aczini ve fakrını hissederek her şeyiyle ona muhtaç olduğunu bilmeli ve o vermese ve ihsan etmese bir an bile hayata tutunamayacağının bilincinde olmalıdır.

Madem Allah Samed’dir insan ihtiyaçlarını sadece Allah’tan istemeli, O’na dua etmeli ve O’na güvenmelidir.

Şu hayat yolunda ilk günden şu ana kadar verilmiş ve halen verilmekte olan tüm maddi ve manevi nimetlere şükretmelidir.

Allah’a olan kulluk görevlerini yerine getirmeli ve bunları yaparken tüm bu ibadetlere Rabbinin değil kendisinin ihtiyacı olduğunu bilmelidir. Es- Samed olan Rabbinin tüm alemlerden müstağni olduğunu unutmamalı nazla değil niyazla, usançla değil, aşkla kulluğunu sergilemelidir.

Yine insan, Es-Samed isminin tecellisine mazhar olmak için zayıflara yardım etmeli, muhtaçlara el uzatmalıdır.

Es- Samed ismi insanın Allah’a olan bağlılığını güçlendiren, O’na olan güvenini artıran ve O’na teslimiyetini zirvelere taşıyan çok önemli bir isimdir. Bu ismi anlamak ve bu ismi şerife karşı vazifelerini yerine getirmek, insanın dünya ve ahiret mutluluğuna ulaşmasına vesile olabilir. Bizler bu ismi şerifi efendimiz (s.a.v)’in bir duasıyla tamamlayalım.

Allah’ım, kendimizi daima sana muhtaç olduğumuzu hissetmekle bizi zengin eyle; senin rahmetine ihtiyaç duymamakla bizi fakir eyleme. Amin…


Beğendiysen Paylaş

Yorumunuzu bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir