El-Vahid

El-Vahid

Turn Off Light
More
Report

Report


Video Metni:

Allah Vâhid’dir; Zatında, eşi ve benzeri olmayan, bölünmez ve parçalanmaz tek zât olduğu gibi sıfatlarında fiillerinde dahi şeriki olmayandır. Vâhid ismi şerifinin Rabbimizin zatı hakkında üç manası vardır.

  • Zatı bölünmekten, cüzlere ve kısımlara ayrılmaktan münezzeh olan:

Allah Vâhid’dir. Zatı bölünmekten, cüzlere ve kısımlara ayrılmaktan münezzehtir. Taksim kabul et­meyene Vâhid denilmesi, onun parçası olmamasındandır. Bölünmeyen bir ikincisi olmayan demektir. Allahu Teâlâ gerek zatıyla gerek sıfatlarıyla akla, hayâle, zihne, fikre ve tasavvura gelen ve gelmesi mümkün olan her şeye benzemekten münezzehtir.

Hristiyanlıktaki haşa Allah’ın üç unsurdan meydana geldiğini kabul edenteslis inancının ne kadar batıl olduğu da bu ismin manasıyla ortaya çıkmaktadır.

Vâhid olan Rabbimiz cüzlere ve kısımlara ayrılmaktan münezzeh olduğu için, kendi zâtından bir ilâhzuhur etmesi imkânsızdır. Vâhid olan Allah, mahlûkatını ilmi, iradesi, kudreti ile yaratır. Yarattığı mahlukatın O’na denk yahut O’ndan güçlü olması imkansızdır.

Meselâ, bir saat, ustasının ustalığını sergiler ve onun mükemmelliğini yansıtır, ancak hiçbir şekilde ustasına benzemez. O saat ustasının şahsiyet ve insaniyetinden koparak hariçte teşekkül etmiş değildir. Evet, ustasının varlığı, gerçekliği, nitelikleri ve unvanları farklıdır, saatinkiler ise farklıdır. Bir saat ne kadar büyük olursa olsun, saat olma özelliği değişmez. Yine de ustasının yönetimi, iradesi ve tedbiri altındadır. Onun koyduğu kurallara tabidir ve ustasıyla hiçbir şekilde karşılaştırılamaz.

İşte bu kâinat da son derece hassas ve dakik bir düzenle çalışan bir saat gibidir. Allah’ın yaratması ve icadıyla yokluktan varlık alanına çıkmıştır. Onun kontrolü ve gözetimi altındadır. Tüm varlıklar O’na hadsiz derecede uzaktır; O’nun zât ve kudsî mahiyetinden ayrılarak hariçte oluşmuş değillerdir. Ancak O’nun irâde ve kudretiyle yoktan yaratılıp varlık sahasına çıkartılmışlardır.  Vâhid ismi şerifi;zatıbölünmekten, cüzlere ve kısımlara ayrılmaktan münezzehtir manası ile gerçek tevhid inancını ortaya koymakta tüm ehli şirkin batıl itikadlarını reddetmektedir.

  • Eşi ve benzeri olmayan yegâne birdir

Allah Vahid’dir. Allahu Teâlâ, akla, hayâle, zihne, fikre ve tasavvura gelen ve gelmesi mümkün olan her şeye benzemekten münezzehtir.  Leyse ke mislihişey’un “O’nun misli gibi bir şey yoktur.” (Şûra, 42/11), ayetinin ifadesiylemukaddes varlığının mahiyeti, hiçbir diğer varlıkla karşılaştırılamaz. Yani Cenâb-ı Hakk’ın vâcib, zâti ve ezelî olan varlığı, yaratılmışların olası, sonradan olan ve geçici varlıklarıyla hiçbir şekilde karşılaştırılamaz. Akla, hâtıra, hayâle ne gelirse Allah onun başkasıdır.

Allah yegâne birdir”, “tek birdir”, “şeriksiz birdir”, “ondan gayrisi hep mahlûktur, mâadası hep mümkin olan birdir” Yâni O’ndan başka bütün birler adet olarak birdirler, yaratılmışlardır,mümkindirler.Yani Vâhid ismi şerifi Cenâb-ı Hakk’ın zâtının şeriksiz bir olduğunu, kudsî mahiyetinin hiçbir mahiyete benzemediğini, mekândan ve zamandan, cisimden ve cisme ait bütün hususiyetlerden münezzeh olduğunu ifade eder.

Yine tüm müfessirler bu ayeti delil getirerek şöyle demişlerdir: “Haşa şayet O, bir cisim olsaydı, elbette diğer cisimlerin misli ve benzeri olurdu. Leyse ke mislihişey’ün ayeti kat’i bir şekilde ispat eder ki O’nun misli gibi bir şey yoktur. El Vâhid ismi Allah’ın zatının tasavvur, tevehhüm ve tahayyül edilen her şeyden münezzeh ve müberrâ olduğunu hiçbir şeyin kendisine benzemeyen bir olduğunu bize anlatmaktadır.

  • Sıfatlarında tek olan ve şeriki olmayan.

Allah Vâhid’dir.Uluhiyetinde ve saltanatında ortağı olmadığı gibi sıfatlarında dahi ortağı yoktur. Allahu Teâlâ’nın Zatı mahlûkatıyla mukayese edilemeyeceği gibi, sıfatları da mahlûkatın sıfatlarıyla kıyasa giremez. O’nun sıfatlarında “tek olması “ile insanların, cinlerin, meleklerin bazı sıfatlara sahip olması birçok yönden farklıdır.

Zira Allah’tan başka her şey fanidir, çünkü o fâni varlıkların sıfat­larının bulunması kendi zatlarından olmayıp, başkasındandır.Allah’ın sıfatlarının bulunması ise, başkası sebebiyle değil, kendi zâtından dolayı sahiptir.

Allah’tan başka varlıkların sıfatları sonradan meydana geldiği gibi herhangi bir zamana hastır Cenâb-ı Allah’ın sıfatlarıysa böyle de­ğildir. Ezeli ve ebedidir.

Mahlukatın sıfatları sınırlı ve kayıtlı olduğu gibi taalluk ettiği yerlerde sınırlı ve kayıtlıdır. Cenâb-ı Hakk’ın sıfatları sonsuz olduğu gibi taalluk ettiği şeyler bakımından da sonsuzdur. Çünkü o’nun ilmi, bütün malûmata; kudreti her şeye taalluk etmektedir. İradesine karşı koyacak bir irade olmadığı gibi aynı anda sonsuz şeyleri dileyen, her şeyi aynı anda gören ve işitendir. İşte Vâhid olan Allah sıfatları hususunda “tek” dir. Diğer varlıkların sıfatları ise sınırlı ve kayıtlıdır.

Evet bütün kâinatta cinler, insanlar ve meleklerde olan kemalât, onun kemaline nispeten zayıf bir gölgedir; Tüm sıfatlar onun sıfatlarının cüz’i bir tecellisidir. Mahluk, Halık ile asla muvazeneyeve kıyasa gelemez. Yaratılan yaratanla, fani olan baki ile, memluk olan Malik ile nasıl kıyaslanabilir. Sonsuz ilim, irade, kudret, işitme, görme gibi sıfatlar mahlukatın kayıtlı, sınırlı, cüz’i, sonradan kazanılmış sıfatları ile elbette kıyaslanamaz. Öyleyse Allahu Teâlâ’nın Zatı mahlûkatıyla mukayese edilemeyeceği gibi, sıfatları da mahlûkatın sıfatlarıyla kıyasa giremez. Rabbimiz sıfatlarında tek olan şeriki olmayan Vahid’dir.

Sizin ilahınız tek bir ilahtır; O’ndan başka ilah yoktur, O, Rahman’dır, Rahim’dir. (Bakara Suresi 163. Ayet)

Eğer göklerde ve yeryüzünde Allah’tan başka ilahlar olsaydı, her ikisi de fesada uğrardı. Yüce arşın sahibi Allah, onların yakıştırdıkları vasıfların hepsinden uzaktır. (Enbiya Suresi 22. Ayet)

İlâh, her türlü noksanlıktan uzak ve bütün kemal sıfatlarla sıfatlanmış bir Zât-ı Vâcib demektir. Haşa birden fazla ilâh varsayıldığında, her birinin varlığı zorunlu, kudreti sonsuz, ilmi her şeyi kuşatan ve iradesi mutlak olmalıdır… Bu mümkün değildir. Çünkü, faraza iki ilâh olsa, her ikisinin de mutlak kudret, mutlak tasarruf, mutlak hakimiyet sahibi olması gerekecektir. Bu durumda çelişkiler, çatışmalar ve tezatlar ortaya çıkar. Birisi hayat vermek isterken, diğeri öldürmek isteyecek, ya da biri bir varlık yaratmak isterken, diğeri yaratmamak isteyecek, müdahale edecektir. Birisi güneşin doğmasını doğudan isterken, diğeri batıdan isteyecektir. Benzer örnekler çoğaltılabilir. Her iki ilâhın da istediklerinin gerçekleşmesi gerektiğinden, bir şeyin aynı anda hem yaratılması hem de yaratılmaması safsatası ortaya çıkacaktır ki bu, sonsuz sayıda çelişkileri içerir.

Şu kâinatta, atomlardan gezegenlere, çekirdeklerden ağaçlara, sinek kanatlarından gökyüzü lambalarına kadar her şeye hükmeden, hassas, mükemmel ve değişmez bir düzen içeriyorsa, o zaman kâinatın yaratıcısı birdir ve vehimlerde dolaşan şirkin hariçte hiçbir yeri yoktur.

Öte yandan, bu evrenin birden fazla ilâhın iş birliğiyle yaratılması ve idare edilmesi de imkansızdır. Çünkü iş birliği, tarafların bir işi ayrı ayrı yapamamalarının neticesidir. Bu da iki ilâhın aciz ve birbirine muhtaç olması ve birbirlerinin etkisi altında olması anlamına gelir. Böyle bir durumda, her iki ilâhın uluhiyetleri, hâkimiyetleri, irade, ilim ve kudretleri sınırlanmış olur. Zayıf olan, muhtaç olan, kayıtlı ve sınırlı olan bir ilâh olamaz. Evet, bir şeyin hem sonsuz hem de sınırlı olması imkansızdır.Hayal edilen ilâhlardan birinin diğerinin emir ve iradesine boyun eğmesi de düşünülemez. Çünkü itaat eden, ilâh olamaz.

El- Vâhid olan Rabbimiz kâinatın tamamına ve her bir nevine ve her bir ferdine birer tevhid damgası birer vahdaniyet mührü koyarak zatında ve sıfatlarında tek olduğunu ve şeriki olmadığını tüm açıklığıyla göstermiştir. Şimdi O’nun sonsuz birlik mühürlerinden sadece üç tanesini nazara vererek El- Vâhid isminin alemdeki tecellisini bir parça görmeye çalışacağız.

Birinci Mühür: El-Vâhid ismi, kâinatın yüzüne öyle bir birlik mührü koymuştur ki kâinatı parçalanıp ayrılamaz bir bütün haline getirmiştir. Yani bütün kâinatta tasarruf edemeyen bir zat, o kâinatın içindeki en küçük bir varlığa hakiki sahip ve yaratıcı olamaz.

Kâinatın içindeki tüm varlıklar, intizamlı bir fabrikanın çarkları gibi birbirine yardım eder; birbirinin vazifesini tamamlamak için çalışır. Öyle bir dayanışma, yardımlaşma, birbirinin isteklerine cevap vermek ve birbirinin imdadına koşmak ve birbirine sarılmak, birbiri içine girmek suretiyle öyle bir vücud teşkil ediyorlar ki bir insanın cesedindeki unsurlar gibi birbirinden ayırmak mümkün olmaz. Bir unsurun dizginini tutan, umumun dizginlerini tutamazsa o tek unsurun dizginini zapt edemez.

Bir elmayı dala, dalı ağaca, ağacı toprağa, toprağı yeryüzüne, yeryüzünü dünyaya, dünyayı güneşe, güneşi; sistemindeki gezegenlerle samanyolu galaksisine, samanyolu galaksisini diğer galaksilerle muhteşem bir intizam içinde kâinata bir cüz olarak yaratan Rabbimiz tüm kâinatı tek bir vücud gibi bütün cüzleri ile idare etmektedir. Bir elmaya sahip olabilmek ancak gökteki güneşlere, galaksilere sahip olabilmek ile mümkündür. Onlara sahip olamayanın bir elmaya sahip olması imkansızdır.

İkinci Mühür: Yeryüzünde bütün hayat sahiplerini bütün fertleriyle idare edemeyen ve umumunu birden göremeyen ve bilemeyen ve icad edemeyen bir zat, icad cihetinde hiçbir şeye karışamaz. Yeryüzünde şekilleri ayrı, hizmetleri ayrı, rızıkları ayrı, cihazları ayrı sayısız mahlukları hiçbirini şaşırmayarak, yanlış etmeyerek, son derece karışıklık içinde son derece imtiyaz ile birbirinden ayırıp gayet hassas bir dengeyle her bir şeye lâzım olan şeyleri kolaylıkla ve tam zamanında, beklenmedik bir şekilde umulmadık yerlerden verildiğini gözümüzle görüyoruz.

Yeryüzünün yüzeyindeki bu düzen, tedbir ve idare öyle bir birlik mührü ve öyle bir birlik işareti taşır ki, tüm bu varlıkları bir araya getirip birlikte yönetemeyen yaratıcılık ve icat yönüyle hiçbir şey yapamaz. Çünkü eğer karışırsa bu muazzam idare ve denge bozulur. Evet bu muhteşem intizam, idare ve tedbir yalnız vahdetle olabilir. Çünkü çok eller bir tek işe karışırsa elbette karıştırır.

Üçüncü Mühür:

İlk insandan bugüne kadar gelmiş ve gelecek olan herkesin yüzünde Allah’ın bir olduğunu çok parlak bir şekilde gösteren bir tevhid mührü gözükmektedir. Akılları hayrete düşüren tevhidin en parlak mucizelerinden biri olan bu mucize suretlerin farklılığıdır.

Her insanın yüzü diğerinden farklıdır. Hiçbir yüz diğerinin aynı değildir. Elbette bir yüzü diğerlerine benzetmemek için tüm yüzleri bilmek gereklidir. Tüm yüzleri bilemeyen yeni doğan bir insana o benzersiz yüzü veremez. Demek bir yüzü yaratan kim ise tüm yüzlerin yaratıcısı odur.

Peki bu birlik mührü sadece yüzlerde mi gözükür? Elbette hayır. İnsanın yüzü gibi insanın gözleri de aynı mührü taşımakta ve hiçbir göz diğerine benzememektedir. Şu anda gözler bu özelliğinden dolayı kimlik olarak kullanılmaktadır.

Yine insanın parmak izinden, başındaki saçlara ve DNA hücrelerine kadar her biri diğerinden farklıdır. Demek her bir göz, her bir saç, her bir parmak izi ve her bir DNA hücresi yaratıcısı olan Allah’ın bir olduğunu haykırarak onu Vâhid ismiyle bize tanıtmaktadır.

Evet, insan yüzü gibi, yağmur damlasından kar tanesine, papatyalardan karanfillere, karıncalardan semanın yıldızlarına ve zerrelerden galaksilere kadar her bir mevcut, kendine mahsus bir suret ve şekil ile yaratılmaktadır. Hiçbiri diğerine benzememektedir. Demek Vâhid olan Rabbimiz birliğinin mühürlerini her şeye vurmuş ve Kendisinden başka bir ilah olmadığını akıl sahiplerine çok açık bir şekilde göstermiştir.

Evet Vahdaniyet delilleri sonsuzdur. Bizler denizden bir damlayı göstermeye çalıştık. Eğer bundan daha fazlasını öğrenmek isterseniz sizleri Üstad Bediüzzaman hazretlerinin Ayet-ül Kübra, İkinci Şua, Yirminci Mektup, Katre, Otuz ikinci ve Otuz üçüncü sözleri okumanızı tavsiye ederiz.Üstad Bediüzzaman hazretleri Vâhidiyet ve ehadiyet arasındaki farkı ise şöyle izah etmiştir. “Vâhidiyet ise bütün o mevcudat birinindir ve birine bakar ve birinin icadıdır demektir.Ehadiyet ise her bir şeyde, Hâlık-ı külli şey’in ekser esması tecelli ediyor demektir.”

Mesela güneşin ışığının bütün yeryüzünü ihata etmesi Vâhidiyeti, her bir şeffaf şeyde ve su damlalarında, güneşin ışığı ve ısısı ve ışığındaki yedi rengi bulunması, ehadiyet misalini gösterir. Yani Vâhidiyet küldeki birlik, ehadiyet ise cüzdeki birliktir.

Aynen öylede kâinat, yeryüzü, yeryüzündeki nevler, Allah’ın birliğine geniş bir ayna olmakla Vâhidiyeti gösterdiği gibi o yeryüzündeki her bir şey o nevlerin her bir ferdi de yine Allah’ın birliğini göstermekle Ehadiyetini göstermektedir.

Bu ismi şerife karşı vazifemiz ise şunlardır:

Allah’ın zatının tasavvur, tevehhüm ve tahayyül edilen her şeyden münezzeh ve müberrâ olduğunu hiçbir şeyin kendisine benzemeyen tek,bir olduğunu bilmeliyiz.

Zatı gibi sıfatlarındave fiillerinde de şeriki olmayan bir Vâhid olduğuna iman edip ehl-i şirkin ona ortak koştuğu her şeyden münezzeh olduğunu şehadet etmeliyiz. Şu kâinat sarayında taklit edilmez sikkeleriyle, ona mahsus mühürleriyle her şeye vahdet damgasının vurulduğunu ve alemin her yerinde vahdaniyet bayrağının dikildiğini görüp YaVâhid, Ya Vâhid diyerek Rabbimizi zikretmeliyiz.

Ve bu ismin bize haykırdığı şu hakikati kalp kulağıyla duymalıyız. Allah birdir. Başka şeylere müracaat edip yorulma, onlara tezellül edip minnet çekme, onlara temelluk edip boyun eğme, onların arkasına düşüp zahmet çekme, onlardan korkup titreme. Çünkü Sultan-ı kâinat birdir, her şeyin anahtarı onun yanında, her şeyin dizgini onun elindedir; her şey onun emriyle halledilir. Onu bulsan her matlubunu buldun; hadsiz minnetlerden, korkulardan kurtuldun.

Beğendiysen Paylaş

Yorumunuzu bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir